![]() |
Bir Damla Suda Halkalar, Yaşar Özmen |
![]() |
Bir Damla Suda Halkalar |
BİR
DAMLA SUDA HALKALAR
Yaşar
Özmen
Zarafettir
İnceliktir her kırığın
evveli
Yaradır sevmek
Merhem söz inceliği.
1964 yılında Eskişehir’in Mihalıççık ilçesi Kızılbörüklü köyünde doğdu. 1985’te Kuleli Askerî Lisesi’ni, 1989’da Kara Harp Okulu Makina Mühendislik bölümünü bitirdi. 2007 yılında Selçuk Üniversitesi’nde Yönetim Organizasyon konusunda yüksek lisans yaptı. 2014 yılına kadar yöneticilik ve bilgi yönetimi konusunda değişik görev yerlerinde çalıştı. TSK’dan 2014 yılında emekli oldu. Bilgi yönetimi, iş sağlığı ve güvenliği, gayrimenkul değerleme gibi özel uzmanlık alanlarına sahiptir. 2011 yılından beri sanat bilimi, dil bilimi, resim, öykü, deneme ve özellikle şiir üzerine çalışmalar yapmaktadır.
Yayımlanan Kitapları:
Bir Damla Suda Halkalar,
şiir kitabı, 2018, Temren Yayınları.
Saf Sanattan İnsana, Şiir Çözümleme
Tekniği ve Şiir Eleştirisi,
sanat çözümlemesine yönelik kuramsal kitap, 2018, Trend Yayınları.
Umut Bekler Bizi,
Görsel-Sayısal Şiir Kitabı, Mayıs 2020, (e-kitap)
İmgelem-İmge-İmgelem, (Denemeler-1)
(e-kitap) Vedat Günyol 2020 yılı 4. Deneme
Yarışması Seçici Kurul Özel Ödülü, Mayıs 2020
Şiir/Sanat Çözümlemesi (Denemeler-2)
(e-kitap) Mayıs 2020, Homeros Edebiyat Ödülleri
2020 Bir Şiiri İnceleme dalında “Turgut Uyar’ın ÜÇYÜZBİN Şirinin İncelenmesi”
üçüncülük ödülü alan inceleme bu kitaba alınmıştır.
Sanatsal Denemeler (Denemeler-3)
(e-kitap) Mart 2021
UMUT
isimli şiiri, Güncel Sanat 11. Kaygusuz Abdal Seçici Kurul Özel ödülüne uygun
görülmüştür.
ŞİİR SARNICI (E-
DERGİ)’nın, kurucusu, editörü ve
yöneticisidir.
Sardunya Zamanı Şiir Seçkisi, Türk
Dünyası Şiir Seçkisi, Şiir Kalbimizde Şiir Seçkisi ve Nar Öykü/Şiir Seçkisinde
yer almıştır. Deneme, makale, öykü ve şiirleri, yazın dergileri ile diğer yayın
ortamında yayımlanmaktadır.
Ön(s)öz………………….……………………………………………..…5
Bir Damla Suda
Halkalar……………………………...............................13
Güneş Yüküm……………………………………………………..…......14
Kilim………………………………………………….………….……....16
Soma
Karası…………………………………………...............................18
Meryemler……………………………………..
.….................................19
Yazılım…..……………………………………….…………….………...20
Kara Kent
Sivas……………………………………...................................21
Korku…………….……………………………….… .……….………....23
Kuyu mu Derin, Zincir mi Daha
Kısa aslından?.........................................24
Ay.....…………...………………………………………………….......…25
Duraklar Durmak İçin Değil
.........……………...………………….…....26
Avrasya ………..............................………………………………….......27
Kopuş …..……………………….………………...……………….….....28
Bölük Eylül
............………………… ………...…......................................29
Yağmur Çağıralım
...….……………………………..................................30
Büyüdükçe Bir Daha Kırılıyor
..…………………………………....……...31
Anlar
……………...………………….......................................................32
Ertelenmiş Düşler……………………………………………………….33
Kovan
……………….............……………………………………...…....34
Öreke ………………………………..
….…............................................35
Ayrışa Ayrışa ……………………………………………………..……..36
Kadeh ….…………………………………….............…………….….…37
Bazen
…………….……………………...................................................38
Anne .....................…………......……………..……
................................40
Egemenin
Egemeni……………………….………...................................41
Yosun Kokusu
…….…………………………....……..............................43
Renk Körü (Düzyazı şiir) …………………………....................................44
Gün Tüneli ....…………………………………....... ................................45
Öfkem Linç Bekçisi
………………………………...............................…46
İnce Kadın………………………………...…….
.…..… .........................47
Eflatun Laleler
……………………………………...................................48
İzmir
Destanı……………………………..........………............................50
Hangi
Kadınlardır………………………………………………....…........53
Alçak Gönüllü……………………………….............................................54
Kefen Bezi.………………………………….……..........................….......57
Tezgâhtar………………………………………...…..................................58
Sar Anıları İçimdeki Alevlere
……………………....................................59
Kirkit……..……………………………….… ……....................................61
Bir Orman Gibi…… ………………………………..................................62
Buzdağı………...…………………….…….……..............................….....63
Körfez……..………………………………….. …..............................…...64
Sevişelim Bu
Akşam……………………………........................................65
Kanca………………………………………………............................…...67
Pazar ............……...………………………..……
.............................…….68
Çelişki..……...…………………..……….…...............................................69
Susmaksa En Ağır İşim ....…………………...…… ...................................70
Zıbın…………………………………….....….….......................................71
Damla………………………………………...............................................72
Edilgen
Kimliğim……..………………………..........................................73
Halayık………..…………………………………......................................74
Saltanat Kayığı…………………………………….............................…...76
Sen Sensen………………………………………….............................….77
Saplantı………………………………………………...............................78
Özlem………………………………………………..................................79
İnsan Olmanın Ağırlığı……………………………..................................80
İkilem…………………………………………………..............................81
İnsan Ölüme Daha Dayanıklıdır
Uyurken………........................……....82
Unutulmaz Güzel
İnsanlar………………………….................................83
Bostanbozumu………………………………………………………..…84
Değirmen…………………………………………………………....…...85
Hepsi Aynı Tenin Teridir……………………………...............................86
Limit……………………………………………………………….....….87
Mengene…………………………………………..................................88
Körfezi İçen
Kadın…………………………………………………...….89
Ten Kokusu……………………………………………………….….….90
Varsayımsal Yargı…………………………………………………...…..91
Postmodern Demokrat……………………………………………….....92
Sözcükler…………………………………………………………….......93
Yitik Gezginler…………………………………………………..…........94
Yangın……………………………………………………………............95
Köylü Kızı……………………………………………...............................96
Küllenen
Anka…………………………………….........................….......98
Şiir
Dili…………………………………………………………….…......99
BİRİNCİ
SAYISAL SÜRÜM İÇİN ÖNSÖZ
Salgın, tüm dengeleri ve planları alt üst
etti. Yaşamsal gereklilikler, her geçen gün bir gün daha sonrasına ertelenmeye başladı.
Yapılması gereken işler, çığ gibi büyüyüp gitti. Salgının ucunda umut verici
bir durum pek görünmüyor.
Alışacağız böyle yaşamaya. İnsanın, insandan
kaçışını yaşadığımız bir zaman dilimi. Kapandık evlere ve kendi kabuğumuza…
Zamanı değerlendirmek, kendimizi geliştirmek için okuyup yazmalıyız hazır başka
yapacak şeyimiz yokken.
Salgın sırasında anladım ki yazmak veya kitap
çıkarmak değil asıl sorun. Asıl sorun okura kitabınızın ulaşmasıdır. Yazdığımız
ve basılan kitaplarımızın okura ulaşmadığını daha doğrusu okur, her kitaba para
ödemekte istekli olmadığını açıkça gösteriyor. Birşeyler yapmak istiyorsak bu
kitapları okura ulaştırmak zorundayız. Öyleyse bana göre en kısa ve kalıcı
çözüm, e-kitap şeklinde yayımlamaktır. İşte bu gerekçeye dayanarak:
Görsel-sayısal şiir kitabım ve ödüllü deneme
kitabım dahil olmak üzere üç kitabımı e- kitap olarak yayımladım; diğer basılı
ve yeni yazdığım kitapları da e- kitap olarak yayımlayacağım. Artık yayınevi
basımevi gibi ara duraklar beni ilgilendirmiyor. Emeğime saygı duyulmadığı ve
karşılığını alamadığım sürece, yayınevi ve basımevi de bundan yararlanmasın
istiyorum. Bir öğrenci bile kitaplarımı okuyup onun dünyasına biraz olsun katkı
sağlayabilmişsem bu, benim için en büyük mutluluktur.
Okuduğunuz kitap, yaşamın gerçekliğinden
alınmış ve derinliğine kümelenmiş bir e-şiir kitabıdır. İyi okumalar…
Mart 2021, Saygı ve Sevgilerimle…
ÖN(S)ÖZ
İşte şimdi şiir yalnızdır dostlar; şair yalnızdır şiiriyle. Ne sarayı
vardır sığınacak ne güçlü bir koruyucusu ne de tanrısal bir koruyucusu vardır. Tanrılar,
yarı tanrılar, krallar, monarşiler, diktalar, önyargılar, ideolojik ve dinsel
saplantılar kırıldı kırılalı şiir de sanat da yalnızdır sanatçısıyla. Artık
sanatın ve şiirin, ideolojilerden, dinlerden ve politik yönelimlerden sipariş
almamak gibi bir söyleminin olduğunu biliyoruz. Bu söylemin varlığını
duyduğunuzda içinizin serinlediğini duyar gibi oluyorum; sanatın özerkliğini ve
birey özgürlüğünün sınırsızlığını içselleştirmiş ve anlamını kavramış kişiler
olarak. Ne yazık ki bu söylemin, ne kadar doğru ve uygulanabilir olduğu önemli
bir tartışma konusudur çağımızda. Çünkü ideolojik ve dinsel yönelimlerin yanı
sıra, Adorno’nun Kültür Endüstrisi tanımlamasıyla sanat ve sanatçının bu
özerkliğe, özgürlüğe sahip olmadığını göstermesi ve hâlâ çağımızda artan bir
ivme ile gerçeklik kazanması kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımızdadır. Sanat,
toplam aklın sahip olduğu bilgi birikiminin zihinsel etkinlik vasıtasıyla yarattığı
imgelem gücüne dayanıyorsa, sanatsal ve şiirsel yaklaşımlarda bir paradigma
değişiminin gereğini artık görmek zorundayız. Aklın ve bilginin, yani insanın
sahip olduğu niteliğin, yine insana yönelecek şekilde yansıtılması bağlamında
düşünülmesi önemli bir adımdır. İnsanı insana, sistemleri bir başka sistemlere
egemen kılma girişimini bir kenara bırakarak yaşamsal hazzın duyumsanabilir
olmasına yönelmesi ve bunun sonucu olarak sanatın insanda sevgi, olumlu duygu
ve var olma sevincini büyütmesi gereğine inananlardanım. Kısacası sanatın,
bununla birlikte şiirin insanın nihai ereğine giden yolda vazgeçilemez bir
yoldaşı olmasını temenni edenlerdenim.
Sanat bilimini, yani sanat felsefesi, sanat sosyolojisi, sanat
psikolojisi, estetik ile bunların insanla doğrudan ilişkisini kavramadan şiiri
anlamak bence olası görünmüyor. Şiirin rahme düşüp ete kemiğe bürünme süreci,
diğer bir söyleyişle imgelem süreci, sanatsal yaratıcılığın ekseninde
konumlanır; bu özelliği nedeniyle şiir bütün sanatların merkezinde yer alır.
Çünkü şiir, dil, duygu, düş ve düşünce arasındaki ilişkiyi en etkin olarak yine
dil vasıtasıyla kullanan bir sanat alanıdır. Bu ilişki aynı zamanda zihinsel
yaratıcılığın temel çıkış noktasıdır.
Şiire daha derin anlam yükleyebilmek maksadıyla, yığınla torba kavramlar,
ilgisiz benzetmeler ve kimliksiz kişileştirmeler üretilmiştir. Şiirin temelde
doğuş ve varoluş felsefesini içselleştirmeden, bilinçlerde net olarak ortaya
koymadan, şiir için ne tür torba kavram üretirseniz üretin, nasıl bir yorum
getirirseniz getirin, sonuç olarak şiire ulaşmak mümkün olmayacak; şiir dil
cambazlığı olarak görülmeye devam edilecektir. Şiir dünyası, inandığını savunma
görevi edindiğin, insanı insana egemen kılma ya da insanı kul yapmaya yönelik
gayretkeşliğin bir platformu değildir. Çünkü şiir toplumsal bilince ve bu
paralelde evrensel bilinç dokusuna eşlik ediyorsa, onunla ağlayıp üzülüyorsa, estetik
kaygısını teskin ediyorsa ve onunla özdeşliğini en yalın şekilde
gerçekleştiriyorsa şiirdir. Şiir, insanı yitikliği içinden çekip oyun dünyasına
götürüyorsa, duygularının beşiğine yatırıyorsa, içine kazınmış yaralara
değiyorsa, kendinden geçercesine çocukluğuna ve yaşamının varoluş izlerine götürüyorsa
şiirdir.
Şiiri diğer sanatlardan ayıran en belirgin özellik, dilde anlamsal,
zamansal ve uzamsal hiyerarşiyi kırabilir oluşudur. Bugün modernist ya da çağdaş
anlatı dediğimiz ve üzerinde çok tartışılan sınırsız anlatı olanakları
düzlemidir bu. Şiirsel anlatılarda kuralsız anlam, uzam ve zamansal yapılandırma,
sıra dizimsel ve süre dizimselliği yıkıcı dil kurgusu; çağrışımı
zenginleştirerek, düşünsel kıvraklığı sağlayarak ve aklın çeperlerini
zorlayarak sanatsal yaratıcılığın yatağını oluşturur. Bugün çoğu yazar ve
ozanlarımızın yaptığı gibi dili dizimsel ve şekilsel olarak bozmak ya da yazın
kurallarını yok sayarak anlamsal devinimini elinden almak değildir bu
söylediğim.
Sanat ve şiirde tutarlılık, bütünlük,
anlamlılık gibi şiiri şiir yapan değerleri savunuyorum; ancak bu değerlerin
çağdaş sanat anlayışında kırılabilir, parçalanabilir, zamandan bağımsız ele
alınabilir olduğunu da yadsımıyorum. Hatta postmodern ve çağdaş edebiyat
anlayışının; tutarlılık, bütünlük, anlamlılık gibi çabaları kırabildiğini,
parçaladığını, bunun yerine akıl ve duyguyu sarsıcı, sendeletici, çeldirici
çaba içinde olduğunu zaten biliyoruz. Ne var ki bu çaba, şiir ve yazın
dünyasında birbiri yanına getirilemeyen anlam, söz ve kural kırıcı biçim
oyunlarına dönüştüğünü söyleyebiliriz. Buna benzer anlamsızlık, söz sarhoşluğu
ve biçim kırıcılık özentisi, artalan bilgisi yetkin olmayan kalemlerin
mürekkebinde boğulmaya mahkumdur. Anlamı, dili, biçimi ve kuralları
parçalayarak yenilik üretebilmek, felsefi, sanatsal ve bilimsel derinlik ile
yetkinlik gerektirir. Eğer bu yetkinlik ve derinlik yoksa, yani şairin sanatsal
ve bilimsel artalan bilgisi yeterli değilse, yazılan şiir okuruyla iletişime
geçemeyecek kadar uzakta kalır.
Doğada bulunan tüm canlıların evrimi nasıl döngüsel olarak sürekliliğini
koruyorsa zihnin (insan anlağı) evrimi de aynı evrimsel sürekliliğini
korumaktadır. İnsan anlağının evrimi de üretilen bilgi varlıkları ve bilgi aktı
ile ilgili bir konudur. Sanat ve şiir de bu evrimin birer üyesidir. İster
istemez sanat da şiir de evrimleşmek zorundadır; işte asıl sorun da burada
başlar. Bugün hâlâ çatışma kültürünün doğurduğu sanat anlayışıyla devam
edildiğini, hatta biraz daha ileri giderek taklit edildiğini, adı belli olma ve
sıra dışı şiir yazma adına sıradanlığa düşüldüğünü kastetmek istedim bir
bakıma. Yani, hâlâ partizan ve ideolojik temelli önyargı, belli kuramlar içine
hapsedilmiş düşünce biçimi, inanç güdüleri içinden sıyrılamamış sanatçı
kültürü. Dahası, dinsel ve ideolojik temelli yargı ile kültür
emperyalizminin kasıtlı olarak moda haline dönüştürdüğü kavramların kıskacı
altında süregiden kısır bir döngü.
Günümüz sanatında, oluşturulmuş ırksal, inançsal ve ideolojik kaygılar,
kültür emperyalizminin kıskacı, öğrenilmiş ve alışılmış formlar gibi farkında
olunmadan veya bilerek hizmet edilen uygulamalar, şiir dünyasında bağnaz bir
yaklaşımı doğurduğunu söyleyebiliriz. Daha ileri gidersek, Türk şiirinin
öznesinin elinden alındığını, sanatsal içeriğinin sıradanlaştırıldığını, şiirsel
yaratıcılığın temelinde yatan özün ayırdına varılamadığını öne sürebiliriz.
Şiirde dize, sıradan bir tümce ya da söz dizimi değildir; bir dizenin
anlamsal bütünlüğü yanında, söz dizimsel bir ayrıcalığı, ses ve anlamın
örtüştüğü ezgisel bir ekseni vardır. Şiirde dizenin dize olmasını sağlayan,
duygu ve düşünce dünyasını, diğer bir anlamda okur imgelem olanaklarını
harekete geçirebilen, ses ve anlam örgüsüdür. Vurgu, ritim, süre durak ve
tonlama gibi sessel eylemlerin sonucu olan ezgi, aynı zamanda şiirdeki anlam ve
duygu dünyasını açığa çıkaran taklit edilemez bir duyuüstü eksendir. Sesin,
yani şiirde ses titreşimlerinin insanda yarattığı anlamsal ve duygusal etkiyi
başka hiçbir şeyle böylesine kolay bir şekilde yaratmak mümkün değildir. Şiirde
estetik değer yaratmak, duygu kozunu yerinde kullanmak ve sanat değerini artırmak
istiyorsak, şiirsel ezgi[1]nin
oluşturulması önemlidir. Şiiri; öykü, roman ve masaldan ayıran en belirgin
özellik, sadece anlatım ya da biçim değildir; sesin anlam ve anlatıma giydirilerek,
çağrışım, coşum ve estetik değer üretme gücüdür.
Benim şiire bakışım biraz sıra dışıdır. Şiir sanatını, sanatsal
yaratıcılığın çıkış noktası olarak sanatların ekseninde görüyorum. Şiir dili
tekniği; dil ve düşünce arasındaki bağıntıyı duygu, algı ve zihni sarsıntıya
uğratacak biçimde kullanma girişimidir; şiir dilinin hedefi de budur. Dil ve
düşüncenin yarattığı imgelemin toplam araçsal sonucudur şiir. Dil ve düşüncenin
özdeşliği, dil ve düşüncenin iç içe dönüşümlü mutlak bağıntısı, zihinsel
etkinlik sayesinde imgelem zenginliğini ve yaratıcılığını açığa çıkarır. Şiirse,
malzemesi gereği yaratıcılığı tetikleyen bu olguları ilk kaynaktan kullanır.
Bana öyle geliyor ki şiir salt estetik değer üretmeye odaklı değildir ve
bununla da yetinmez. Şiir; duyular, duygular ve aklı sarsıntıya uğratma görevi
üstlenmiş durumdadır. Bu durum, çağdaş şiirin harekete, sınırsızlığa, bilinç
ötesi ve fizikötesine yönelmesinin bir sonucudur. Estetik değer üretmek, duyusal
ve duygusal dünya ile ilişkiye girmektir. Duyular, duygular ile aklı sarsıntıya
uğratmak ise, algı, bilgi ve kavramlar arası ilişkiye girmek ve şiirsel derin
yapıyı oluşturmak demektir. Bir anlamda şiir; görmenin, duymanın, bilmenin ve
sezginin en etkin biçimini kullanıyor, bunlara dayanarak estetik tavrı daha da
içselleştiriyor demektir.
Türk şiirinin önemli sıkıntılarından birisi, genç nesil tarafından
yeterli benimsenmediğidir. Ne yazık ki gençlerin, şiir konusunda
donatılmadığını, beklentilerinin gerisinde kalındığını söyleyebiliriz. Bunun yanında
şiirin, totaliter bir zihniyetle zamanın çarkları arasında
sıradanlaştırıldığını, şiirsel işlevinin ve etkinliğinin yok edildiğini
söylemek kanımca abartı değildir. Çok uzağa gitmeye gerek yoktur bu genellemeyi
yapmak için. Kitap satış rakamlarına ve dergilerdeki şair söylemlerine bakmak
bu genelleme için yeterlidir diye düşünüyorum.
Nazım geçen yüzyılın birinci çeyreğinde “Putları yıkmalıyız” der. Bugün
de aynı sözü kullanmak durumundayız. O günün yıkılan putları daha sağlam,
güncel ve daha gösterişli varislerini getirip dikmeseydi şiir ve sanatımızın
üstüne eğer, sanırım bu sözü tekrar kullanmak zorunda kalmayacaktık. Günümüzde
öyle aşılması zor engellerle karşı karşıyayız ki, bugün şiirimizin üstüne dikilen
putların öyle kolay yıkılır şeyler olmadığını görebilmek ve okuyabilmek için
güncel olaylara hâkim olmak ve bilimsel birikime sahip olmak zorundayız. Bunlar
da yetmez; inanç, ekonomi ve ideoloji gibi imgelemi hapsedici, sınırlayıcı ve
yönetici etkenlerin dışına çıkabilmeyi başarmak, kavramlar arası hiyerarşiyi
çözümleyebilmek gerekir.
Şiir ve insanlık dostları! Yazınsal dünyada çağdaş sanat yaklaşımı belli
bir şiirsel ortamı dikte ediyor görünmektedir; oysa puslu bir şiirsel ortamı
kucağımıza attığını şimdilik söyleyebiliriz. Bu yaklaşımlar, yenilik budalası, imge
kalabalığı, dil cambazlığı, hatta şiirin dil matematiği olduğu yorumlarına
yöneltmektedir henüz artalan bilgisi yetersiz şairleri. Dostlar, şiir sanatı
dil ve düşün evrenidir, sanatsal yaratıcılığın temel krateridir, imgelem
bilgiyle beslenir duyguyla tetiklenir, zekayla yorumlanır. Sanatsal yaratıcılık;
sevgi, bilgi ve onun sağladığı imgelem düzleminde açığa çıkar. Ne olur bu günkü
bilgi birikiminizle dünya şiir tarihindeki kavram ve kuramlara şöyle bir
bakınız. Bir kısmının sizin bilginizin gerisinde kaldığını, eskidiğini bir süre
sonra göreceksiniz. Sanatın, yaratıcılığın ve sanatta yeniliğin ilk hareket
noktası kendine güvendir. Bu güven, sadece ve sadece bilgi ve bilginin
mantıksal yorumu ile sağlanabilir.
Sanatsal yaklaşımlar, düşünürler ve
şairler konuya nasıl bakarlarsa baksınlar, ben şiirde kalıcılığı, estetik ve
şiirsel değer varlığını, yaşamsal ve vazgeçilemez ögelerin ağır ve felsefi
olarak görünüşe taşınmasında buluyorum. Anlamsal derinliğin, okurdaki imgelem
uzamını ve şiirdeki lirizmi daha seviyeli oluşturacağına inanıyorum. Dil,
düşüncenin nesnel halidir; nasıl düşüncenin sınırı yoksa dilin de sınırı
olamaz.
Sonuç olarak şiir ne öz(n)sözlerle ne bildirilerle ne manifestolarla
yönlendirilebilecek ne de sanatsal akım ve dönemlerle açıklanabilecek bir sanat
dalıdır. Aklın, duyu, duygu, dil ve düşünce yoluyla duyabildiği/görebildiği
dünyanın yine aklın olanaklarıyla dilsel olarak görünüşe taşınmasıdır şiir. İnsanın düşünsel dünyası ile
düşlemlerini, düşünebildiği-görebildiği-hissedebildiği soyut ve somut varlık
katmanları ile bütünleştirip estetik dil varlığı olarak ortaya koyabilme
işidir. Bunun anlamı, insanın algı ve aklı ile koşut evrimsel bir dinamizme,
bilim-teknik-teknoloji ile at başı bir gelişime sahip olması demektir. İşte bu
yüzden şiir, diğer sanatlarda olduğu gibi bilimselliğin yanı sıra analitik bir
bakış açısı ile yaklaşmayı gerekli kılar.
Şimdi ne dersek diyelim, her şair, görebildiği, duyabildiği,
düşünebildiği ve düşleyebildiği kadar şairdir. Şiir ve sanat gördüğünü ortaya
koymak değildir; nesne, insan, dünya ve yaşam arasındaki ilişkinin farkındalık
yaratacak biçimde anlamlandırılması ve nesnelleştirilmesidir.
Bu devinim, bu bütün, “bir damla suda halkalar” dizesi
kitaba ismini veren dizedir. Onun için bu dizenin imge ve imgelem gücünü
açmalıyız diye düşünüyorum. İnsan, evren
ve yaşam arasındaki devinim bir damla suyla başlar ve onun yaratığı güçle
kocaman halkalar ve halkaların hareketi bizim iki dünyamızı oluşturur. Halkalar
içinde en kırılgan olanları da en küçük olanlarıdır. Yani çocukların masumiyeti
ve güzelliğine yönelen imge ve imgelem süreci ile devam eder.
Umarım duyusal, duygusal ve düşünsel dünyanız, şiirlerimle biraz olsun
duygudaşlık kurar, bellek ve beklentilerinizden şahlanan yansımaları güzellik
ve sevgi ile bütünleştirirsiniz. Şiir sevmektir; sevmekse şiirselliktir. Şiir kadar güzel, şiir gibi sevgi örülü
kalın. Saygılarımla. 21 Ocak 2018 Narlıdere/İZMİR
BİR DAMLA SUDA HALKALAR
Nerede değilsem o yer daha düşsel
İçimden
başka bir kabım mı var
Ya
da içine sığamadığım yalnızlığım?
Ne
harlı seyelan iliklerde yerçekimsiz
Neyi
bilmesem o şey kilitsiz mahzen
Şu
çocuklar, mimozalar, ah şu mizansen
Rolümse
oyunda, unutmak istediğim yere değil.
Şer ilintilere gebe tarazlı kavramlar
Bense
sandığım, yine mizansende değil
Elma
yarısı, sardunyalar veya bir akasya
Şu
klarnet, çocuklar, bu mimari mezar
İçimde
kalabalıklar sessiz bir çıngırak misal
Gülüşlerimle
belgisiz karlar yağar
Sevmekse,
şu anlama gönenç değil.
Gülüşler,
sevmeler, şu ağlayışlar
Bu
görüngü, yekpare bir hüzünde ehil
Alışmak
yabancılaşmaya daha yakın
Sevmekse
ölümden biraz daha ırağa
Bu
devinim, bu bütün, bir damla suda “halkalar”
Ağlamasa
bu balalar, olsa umudum doğsa
Ritmik
oyunda oyun bozanlığa kefil
Melez
mizansende körpe mimozalar.
Şubat 2017 Narlıdere/İZMİR
GÜNEŞ YÜKÜM
Hangi zaman bir Gelibolu olmaya dursam
Kemalyeri’nde kaygılı ağıta uçar gözlerim
Dev dalgalarla kıran kırana gülleler
Bir yıldız daha erken oturur geceye
Seddülbahir’de bir Mavili Anka
Kucağıma biraz daha güneş yüklerim.
Ne zaman dara düşse masumiyetim
Kara buluta ak bir vapur eklerim
Belleğimde sarı ağıt kalabalığı
Lumbarağzında dimdik antlı güneş
Çıkınımda ünlenen Yemen Türküsü
19 Mayıs sabahına Sarı Dev beklerim.
Bir tarih sökmeye kalksam zamandan
Samsun’dan İzmir’e yürür düşlerim
Amasya, Erzurum, Sivas, Ankara
Ve Sakarya’da özgürlük dokusu
Anadolum, baş ağrılı medeniyetim
Emir Ayşe, Demirci ve Ali efeler
Zeybek oynarken mavzeriyle
Bir kucak başkaldırıda kırılan mahkûmiyetim
Harlanan ateşi ışıyan gündüzü
Mavili bir kurt göğsünden sökerim.
Ne zaman ülküleri ikiye bölsem
Dimdik ayakta topyekûn azmim
Acı kırda kızılca kıyamete sarılır
Dumlupınar’da gıcırdayan kağnı ışığı
Neferler nefes nefese, bir dolu atlı
Belkahve’den kahve içimi selam alır
İşte bu Akdeniz’e doğru huysuz seferim.
Nasıl ki bakışlarımı çağlara diksem
Kürsüde o koca dev, meydan dersi emperyalistlere
Çağdaş felsefeden uygarlık derdest edilir
Şenlenir koca çınar dal yaprak
Halide Edip, Yakup Kadri, Elifler
Sakalar adeta, su taşır testilerinde hürriyete
Önde sarı kurt, zümrüd-ü ankam,
Güneş Yüküm Atatürk’üm!
Yaşlı küreye kasketi ters giydirilir.
Ne zaman sis toplasa, birikse yollarım
Trakya’dan Deli Asya’ya; Van’dan dünyaya
Ceplerimde bir tutam aydınlık beslerim.
Şubat
2018 Narlıdere/İZMİR
KİLİM
Aynı düzlemde oyuncaklarımız
Bir kurşunu tutuyoruz ikimizde
Sen kurşun döküyorsun
Bense, kurşun atıyorum düzensizliğe
Bu, ne yapsam da sanrısal gerçek, sarınıyoruz
Ayırdına vardık varıyoruz
Sonra meylimiz yürüyor öznesizliğe
Bir kurşun daha kıvrımlara
Değme gitsin, şiir oluyoruz.
Şu tezgâh bizim, kilim dokuyoruz.
Bir
ismi kucaklıyoruz Türkçe sözlüklerde
Kavramsal tütün sarıyoruz tabakamda
Sonra da bir frezede yüzeyiz, oyuluyoruz.
Bir gerçek gerçekliğini süslüyor elimde
Dünkü söylemi çelişkili
Çelişkiden alışkıya
oltamız uzuyor
Şu
tezgâh bizim. Bir kilime daha başlıyoruz.
İşte sen, sonrasında ben
Bir
kurşun daha elimizde
Sütyen
bedenini saklıyoruz birbirimizden.
Vargılarımızda
bir gergedan sürüsü
Oyuncaklarımız
yürüyor üstümüze
Güzel
oluyoruz hızla ikimizde
Güzelse
duvara asılmalı biliyoruz.
İkimiz
de bin oluyoruz un ufak
Asılmışlığımız
aydan da güzel.
Oysa
şiir senin güzelliğin, anlıyoruz.
Ne
kirkit özgür ne desen olgun
Bu
kilim, bizim kilim, albenili
İnce
dilim, iri kıyım, noksan dokuyoruz.
Temmuz 2015
Narlıdere/İZMİR
SOMA KARASI
Rast
gelinmiş bir mesel, kuşluk zamanı
Mızrak
boyu tünel içimde ağdalı
Yıkımlara
ölümü örterdi üst üste alt alta
Beklenen
gün müydü neydi o?
Ya
da içselliğe övgü başka bir şey
Evirile
çevrile varılmıştı nirengi noktasına.
Tozansız
kalan sarı gülün rüzgâra yakarışı mıydı?
Örülü, örtülü ölçütler miydi us dışı?
Ya da bir Osman'ın Soma karasında ufalanışı.
Varılmazlığın adresi işte bir çift bekleyen
göz
Biri sensizliği, diğeri bensizliğe yolcu şimdi
Tutulmazlık
kulpu tutuşturulur avuçlarına
Galeriler, görünür rezerv ya da kritik cevher
Bakışımlı
iki tünel arası, atelli kırılma noktası
Oksit üstüne kurşun, vargel içinde bir çift el
Günsüz
gündönümü kutsanır ekmek karasına
Süpürülür
gibi sürülüşü var tecim karalarına.
Mayıs
2015 Narlıdere/İZMİR
MERYEMLER
Bulut kalabalığıydı kumru gibi gelişin
Mevsim
değişimine tanıktı gülüşün
Gizinde
alev, ivecenliğinde sarsıntı
Göz
dalışların ağan su berraklığı
Dudak
kalp uzamı süzülen inceliğin
Bakireliğine
serili saten çarşaf gibi
Bekleşir
ay ışığında yeni Meryemler
Devirir
Sema’yı ılık tene değişin.
Göğünde ödünsüz kanat hafifliğin
Saçlarında,
kıvrım kıvrım hüzün lülesi
Öpüşün,
gövdesiydi dişil susuzluğun.
Şekil
almaz duygular geçelim bunu
Yine
çırılçıplak Meryemler öyküsü
İsa’yı
çarmıhında uyandırırdı aşka değişin.
Değerdi tenine Sipil’de sabahın güneşi
Her akşama çoğul yalnızlık götürmek için
Mesafeleri
eritirdi gözlerinde menevişin
Dalga
dalga saçların birer hüzün yolu
Sırlar gömülür dikine, ay karanlık giyinir
Sivri
bir mızraktı, Akan Sularla Gür gidişin.
Mart 2016
Narlıdere/İZMİR
YAZILIM
Dilimde kanayaduran bir içim su
İçkin mi, etkin mi, değilse de kimin neyine?
Usul usul içimi bilinçlerin ipince korkusu
Sürmeli bir sincap mı, sıçrayışı daluçlarına
Fındıkkıran dişleri, çağsıl ihtirasın mı
tortusu?
İçin için yürüyelim, içim izlerinden bulunur
Çocuklarmış, format yemiş aynı çember darında
Sessizlik, dinginlikten mi, dalgakıranların
uykusu?
Toysu bir yaban çileği soyundurulur
kırmızısından
Kırmızı kırmızı olalı tutkun solmuşluğa
nedense
Direniş birlikteliği mi, baş eğimi mi verili
olana koşusu
Genişledikçe konken oynayan kadınlar enine
El birlik renkler mi, siklamene üzülürken
yorulur?
İnci on ikiden ateş ettiğinde kendi
istiridyesine
Darağacı, özgün verimliliğine mi ansızın
vurulur?
Gerçek mi, yapay mı, yazılım mı ya yazılımsa
nasıl?
Görmek uzak ihtimal, bil desen dikey bilmece
Doğuma
hazır bir kadın dişiliği magazinle burulur.
Yetkin
bir bilge mi, kirli bilgi birikimine tutkusu?
Gidelim
mi, gelelim mi, ya da kalkıp ölelim mi?
Boşluğun
boşluğa simetrisi, nasıl böylesi kurulur?
Nisan 2015
Narlıdere/İZMİR
KARA KENT SİVAS
İnsanlık halleri vardır ya her insanın
Saydam bir kürede binlerce paralel doğru
Ya
da kırılgan noktalar kendi içinde sayısız.
Ayak
basılmamış çölleri vardır örneğin
Kendi
kumuyla için için yanan,
Okyanusları
vardır hani çoğu zaman
Hırçınlığı
göl kadar suskun
Derin
bir gizdir ökçeli hisleri
Göğüs
kafesinde bir kent kadar gürültülü
Azgın bir ırmak coşumu yatağa sığmayan.
Ansızın
baskın evrene hükmedici
Ve süregiden bir tutku aşk kadar yaşamsal
Dokunursun
sırasıyla bam teline
O
ezgi ne içsel, duyuların görsel şöleni
Tayına
koşan küheylan yelelerinin
Rüzgârla
dansı kadar sessiz ve güzel.
Çoğu zaman hiç el değmemiştir zıpkın yüreğine
Açılmamıştır ön kapısı gökyüzünün yordamsız
Akdeniz
tutup ıslamıştır evvelce gözlerini
Ya
da Kızılırmak kelepçelemiştir şimdi ellerini
Yırtmacı çözülmemiş bir şiir bazen
Veya, bir köşede susturulmuş hüzün yığını.
Gün tam uzanmışken Madımaklar üstüne
Uyanmadan son bulmuştur yaşamı
Uyanmaya,
ramak kala ateşe verilmiş ya da
Aklın sayrı öyküyü örtündüğü o kara günde
Doğarken
şeklen öldürülmüş bir biçimi
Özlenen
kör doğumlar için
Bir ağıtın gökyüzünde kaybolduğu gibi.
KORKU
Değişim, dönüşüm, gelişim, soruşturulmuş öykü
Beklenti devasa, rezerve tamam, gelense güz
Görünense
korkudan buzdağı
Ne
değişime varsıl ara yüz
Ne
dönüşüme erek metin bütünlüğü
Ne
de salaş öykünün temi gelişim
Giydirmeye
soyunmasıdır
Isındıkça
sıkan, dokundukça kavrayan
İlmiksi
mintanı.
Korkudan bileli çetin bıçak, çelik suyu
Emre
itaatkâr etten kemikten süngü
Kısır
döngü, perçini ithal işporta malı
Felsefeden
yontulmuş granit, düş yoksulu
Ateşi
harlayacak olmasıdır doğrusal yasası.
Nato mermer Nato şimşir, granit, düş soylusu
Boynu tülden eklem, kellesi ölümcül tüfek
Apak tendir, güneş görmesi güncel işkence
Usunda
tek yol, yordam, kısır lehçe
Düşün vurulmasıdır korkunun son havrası.
Kasım 2014
Narlıdere/İZMİR
KUYU MU DERİN, ZİNCİR Mİ DAHA KISA ASLINDAN?
Tesadüfüm kendime bu rastlantı yerde
Bulunduğum makam göreceli
Kurcaladığım uzam tedirgin
Umudum güdümlü zihniyet
terkisinde
Çıkıyorum içimden
Biçimimi boyuyorum koşut renge
Yıldızlar yolum üstü, güneşe küsüm
Ay cebimde bir tur daha
Yine yolum uğruyor kendime.
Püsküllü sözcükler topluyorum
Salıyorum her birini daha derine
Kuyu mu derin, zincir mi daha kısa aslından?
Varamadığım şehirler çoktan kalabalık
Niye ölmek bu kadar kimsesiz
Örtünüyorum yüzüme kar beyazlığını
Bir hesap bırakıyorum masada
Bedeli vicdan, ederi evrim
Sezim, görüm toplamım bu menzil
Darasıyla yüklüyorum yine neslime.
Loşluğa koşut gözümde güneş gözlüğüm
Tanığım bu sefilliğe, gün karanlığında
Her geçen kuzgun ateller gökyüzü kırığını
Bense asılıyım sığ bir tebessüm ekseninde
Ağardı ağaracak, oldu olacak derken sabah
Tanyeri bu yıl da bir kuzgun elinde sersem
Daha yıllar çok geniş, beklenmeli
Kraliçeyi indirene dek kendi güneyine.
Şubat 2016 Narlıdere/İZMİR
AY
Ne
zaman getirsem gözlerini aklıma
Ay eğilir denize gökyüzünden
Tutar yakamozun ellerinden usluca
Su içer aşklar o zaman
Yakamoza şamdan tutan göğsünden.
Ne
zaman içimden yüzünü sevsem
Mavi içer bir sessizlik denizden
Meltem giymiş bir hüzün akar körfeze
Ayrışır martılar mahrem öfkesinden
Titrek bir heyecan sızar sol önüme
Ayın aydan da güzel nefesinden.
Ne
zaman güldüğünü düşünsem
Körfez erir kendi halkalarında
Şenlenir ak martılarla deniz üstü
Eflatun ezgiler sökülür eteklerinden
Tebessümünde sırdan, ödünç kanadım
Göğsünde şamdan tutan meleklerinden.
Ne
zaman ağladığını düşünsem
Körfez durağan, dalga ılımlı
İncir altı sessizlik giyer.
Vaz geçer arılar orkidelerinden
Tüner kuşlar mevsimlik suskunluğuna
Seyre durur gözlerimde Huzur
Ayın göğüs üstüne eğilişini
Ve su içişini göz bebeklerinden
Mart
2014 Narlıdere/İZMİR
DURAKLAR DURMAK İÇİN DEĞİL
Bekleme beni yüreğinde ihtimal
Kucağında
demet demet mor menekşe
Bekleme
beni beklediğin yer durak değil.
Dört yol ağzı orası, duvarlar örülü, kapılar
kapalı
Bir dolu insan geçer, ekseninde döner
kalabalık
Kaplumbağa gürültüsü ayyuka çıkmıştır
sokaklarda
Şehir kızları bir durak çizmemiş ne zamandır
Bekleme beni duraklarda, beklemek iyi değil
Ben beklemediğin yerdeyim.
Ben durakları kendim kurdum bu karaya
Varılmazlığa yürüyen duraklar katarı hani
Duraklar durmak için değil; biliyorsun
Başlangıcı evvelkinden daha öteye
Bir dirhem daha germeye kemendi.
Uzun saatler vururdu şehrin çanlarını, belki
asırlar
Menekşelerse yanar dönerdi, günün ehemmiyetine
uygun
Bekleme beni ben beklediğin yerde değilim.
Poyraza tutunmuş açık renkli menekşeleri
severim oysa
Bebekler doğacak inanırım, ak alınlarından anaların
Altın çocuklar büyüyecek gözleri ışık
duraklarında
Ben çocukların ellerini severim
Sonra yelpazelerini severim közümü yelleyen
Ufka çelişkisiz bakan gözlerini
Beklentisiz düşlerini kıpır kıpır
Bekleme beni duraklarda, beklemek iyi değil
Ben
beklemediğin yerden ilerideyim. Nisan
2014 Narlıdere/İZMİR
AVRASYA
Metinler arası benzerliklerdi ayırdı gizemli
Eklemsiz evrenin düğmelerini çekiştiren
Büyük
kırımların meşru alanıydı güncel yerküre
Her gelen bir öncesini biçimlendirmek gibi
Evrimsel
ateşe kutsal damacanasıyla su döken.
Kolezyumlar, olimpik ölüm arenaları, agoralar
Yeryüzü eteğine dikili ak mermerli yarı
tanrılar
Okyanuslar
benzeri ne varsa heybesine gömen
Tarihin eskiliğini yitirmiş bunalımlı öyküsü
At
başı bir hegemonyanın kırıla gelen gölgesi.
Antik Mısır, hani romantik Roma, orijin
kırılır
Avrasya'nın varisli damarları, Dicle, Fırat
Mezopotamya
kısır, Nil çekimsiz eyleme sarılır
İdil gözyaşı gövdesidir, Hazar'da vurulur
Altay'dan
Çin Seddi'ne piyade çocuklar sürülür.
Yeminler arası romantik tövbenin bırakıtları
Demiri eritir, yürür, eritilmiş dağlar üstüne
Evcil
bir kavgada zihnine sırtından vurulur
Tezgâh akla koşut, yapay devri insana varılır
Oysa
mızrak ağzı bile fizik yasalarına dayanır.
Haziran 2015 Narlıdere/İZMİR
KOPUŞ
Duyusal aralık koyarım gök morluğuna
Huzursuzluklarım uzak, düşümde bir köz
Mor
halkalar dört yönüm, gökkuşağı yekpare
Iraklığım
artar içime, aslıma soyunmaktayım.
Üstüpü sarınmış saplantılarım keskin
Sarmalayıcı,
sarsıcı, sanki alevden iğ
Çarpık
iletiler her yanım, hedef tahtasıyım
Öyküm çatılır kurgusal bir betikte
Çözümsüzlüğümü
alevlere asmaktayım.
İşte ben baş edemiyorum yoğunluğumla
Uzaklaşıyorum; kırılırken en kavi yanlarım
Yükseliyorum
akıl uçlarıma, son basamaktayım
Benim de var mutlak kaynaşık yanlarım
Bağımlısıyım,
tutuklu bağımsızlığın adeta
Özgün
beklentinin has taklit parçasıyım.
Kanayan yanlarıma odaklıyım
Irağım
bakmak istediğim ufuklara
Beşikten
mezara sürgit izci serüveni
Yakınlığımla
yüz yüzeyim, içimi kazımaktayım.
Yasak
bölgelerimin birini daha ihlal ediyorum
İlikleniyorum
yine kendi kelepçeme
Uzlaşmaya
gebe bir panik ıssızlığı
Salındıkça
içime, kopuşlar yaşamaktayım.
Eylül 2015
Narlıdere/İZMİR
Gündelikçisiyim
kulaklarında
Beni terke hazırlanan şu otantik şehrin
Kuru
ayaz biriktiren bir kış, belki içli bir şiir
Kırmızı eylül ya da nisandan bölünme bir gün
Şirret
bir gömü içimde, düğümlü denklem
Dünden yarına, ağrılı bir kırılma noktasındayım.
Varılmamış
yollar gibi sonu bu yolun
Kör bir çıkmazın sızısı kadar azgın
Çağrışım çıkını, neresiyim kat kat düğüm
Güzün ardılı sersem bir hüzün burgacındayım.
İncir
çekirdeği menzilidir ele geçirilmiş utkum
Avan projenin dilsel gerçekliği mi yoksa bu
şiir
Döngüsel kurgunun işte susuz sarnıcındayım.
Ne
varlığım içinde varım
Ne yokluğum içinde bensizlik
Hibe edilmiş bir kalabalığın kıskacındayım.
Kar
mı yağıyor şimdi, üzerimde beyaz örtü
Yenilmek dediğimiz bir güruh yalnızlığı
Fizik ötesi bir tahterevalli ucundayım.
Şu
şiir ki yarım şiir ya da bir bölük Eylül
Söz
sürgünü ya da kasımdan bölünme bir gün
Usulen serpilmiş, ünlemli sözler
dağarcığındayım.
Kasım 2015 Narlıdere/İZMİR
YAĞMUR ÇAĞIRALIM
Gündüze şemsiye önü burası, yağmur çağıralım
Doğu batı her yön yine yokluğunda oturanların
yönü
Doğum
hattı kırığı, beden bölüntüsü
Ayrıntıların
özneden ayırdı dilsiz kuyu
Estetik
burun dikliği, duyuda sığlık büyüsü
Kara kemikli çatalkara, çakal postu
Algıda
ayırdın karma karıştığı yer, yağmur çağıralım.
Bugün, doğum, düğün ya da bir ölüm töreni
Gizliliği afişlerde yüksünen bomba günü
Kırım
kırıma ekli bölmede kalansız uyumu
Dökülsün
parça tesirli yağmur, ıslanalım.
Çağcıl kaba öngörü, yokluğa devasa örüntüsü
Kent estetiği, akıl dirikliği ya da öfke
hafifliği
Çiçekçi
dükkânı önü bugün de müşteri kuyruğu
Duvara asmış eleğini duyuların kalpazan ölümü
Zihnin
kilitlendiği yer burası, yağmur çağıralım.
Ekim 2015 Narlıdere/İZMİR
BÜYÜDÜKÇE BİR DAHA KIRILIYOR
Kırılan kırılana, parça parça gök yere düşüyor
Değişen değişene, zoka sıkıldıkça büyüyor
Ellerime batıyor, parça pinçik, bir daha
batıyor
Tutsam
bir başka bıraksam bir başka iyi si mi vur.
İstemim tutuklu, kaygılarım kelepçesiz
Vurdumduymazlık sancısız ikiz doğum evveli
Her
camda çakallar sivriliyor gözleri sırlı ayna
Alışkısı yeni günün savcısı, sanıksız celsede
Kırıldıkça
bölünüyor, bölündükçe bir daha kırılıyor.
Sonra bakmışsın ki tek gözlü Avrasya korsanı
Yelken basıyor devinimi iri açık denizlere
Dalgalar
devşiriyor tomar tomar tersi yüzü cebir
Ezberinde mumdan beyit, kuşağında evcil kurşun
Her
vurgun vuruldukça bir daha bir daha vuruluyor
Her
kırık kırıldıkça bir daha bin yerinden kırılıyor
Usun
tekbirle kelepçeye vurulduğu yerde.
Tutsam bir başka bıraksam bir başka iyi si mi
vur
Kırıldıkça
büyüyor, büyüdükçe bir daha kırılıyor.
Haziran 2014 Narlıdere/İZMİR
ANLAR
İnce bir sızıdır, sol göğsümün derinlerinden
Ceylana benzer bir ürkekliğin sanrısı başlar
Kıvrak
bir hevestir, sıyrılır düşler ötesinden
Kavrar
gözlerim, havsalamda eflatun yaş başlar.
Anlar taşımış önüme tazelenmiş bu bahar
Görüntüler
sarar; tanyeri sağılana kadar.
Cömert anılardır, yüklenir baktıkça resminden
Seyelana benzer bir özlemdir akar ansızın
Sarsak
heyecandır; benzerlik bulursam isminden
Düşer
ellerim, solumda varsıl bir sancı başlar.
Anlar taşımış önüme tazelenmiş bu bahar
Görüntüler
sarar; tanyeri sağılana kadar.
May 2013 Narlıdere/İZMİR
ERTELENMİŞ DÜŞLER
Yol aldıkça sayılar bir bir doğrusal yörüngede
Tortusu yoğun sunturlu yılları yüzer de döner
Ertelenmiş
düşler daraldıkça bir sonraki güne
Dökülür
yollara, içimde ince ince mil söker.
Yaz yağmuru belirtisi gibi nemli, bungun,
sıcak
Filizlendikçe delifişek sızısı kırgınlıkların
Eksik
gülmeler sökün sökün düşüyor şakaklara
Anısı,
ukdesi, sere serpe kalıntı yılların.
Hırçın, kavisli görünümü, dilidir aynaların
Geçene dikilir bakış, vurulur dil eski
çekimlere
Ak
örtü, çizgili şakak oyun atlası yılların
Eririm
yapay çizgide, tenim alevlere yakın.
Yokluğa biçim veren uslanmazlığı kaygıların
Anlara düşmüş anılar renktir eprik kartlarda
Ölümsüzlük
tutkusu, korkusu unutulmaların
Baskısı,
karabasanı, fakı istemsiz kaslarda.
Anısı,
ukdesi, sere serpe kalıntı yılların.
Haziran 2015 Narlıdere/İZMİR
KOVAN
Kemendime süngümü astım
Azaplar
dizerim, haz çözen azaplar
Sızdım
ateş hattına akrabayım ölüme
Aykırı
olana keskinliğimdendir ıslaklığım.
Dil
üstü ihlaller sokuştururum şiirlerime
Kırk
şehir beslerim gök gürültüsüne
İşte
özgürüm, vurdum sözlerle güdülerimi
Ödünç
bir ceninde uzar berraklığım.
İlkeler, yasalar, benden önce doğmuş
Ne
akranım ne akrabalığım var
Benim
işim iplik pazar meselesi şimdi
Aykırılıkları
teşhirimdedir ustalığım.
Asılı tüfeğimde ölümsüz sorunlar
Esrik
bir çapraz tutuş güncelimde
Başucunda
su vermez erketeyim.
İşte
biraz avuntum, beşik kertmesi bağım
Bir
kalbur da umudum
Dahası
şu korkuluğun hınzır öfkesiyim.
Soyuk kültüre estetik kafes üretirim
Sadıksam
oyun kuralına, gücüm sağlam
Karpuz
kabuğu gıdıklar ayaklarımı
Pazar
tezgâhında tanyeri beklerim.
Çomak
soktum kovanına şu kurgu düzenin
Başlar
şimdi ölümle karındaşlığım
Ben,
kaç ölüm olsa da bedeli
Kartalı
bir de güvercini severim.
Ağustos 2015 Narlıdere/İZMİR
ÖREKE
Bazen
öyle zor ki ellerime
Bir
düğme çözmek iliklerimden
Yansısı
bile karanlık aynaların
Dizgeler
aynı düzlemde biçimsiz
Nesnelerde
parçalanır ilişikliğim
Kurgusu
olurum çelik bir paranoyanın.
Ayrıksı
bir düş iner iliklerime ay karanlığında
Dilimde
diş izi yekpare
Biçimim
evcil bir kavganın yabanisi
Doğum
öncesi almış kerterizi yargım
İstem
dışı uyumum egemen etik örekesi
Kaç
kutusunda saklıyım şu Pandora’nın.
Körüklerim
direnen yanlarımı
Değişmek
isterim, kerelerce direnirim değişime
Bileti
kesilmiş veda şenliğim
Dilsiz
kaval deliklerinde uzar
Nedensiz bir olguyla girerim içime
Bırakırım
nadasa doğurganlığımı
Kısır
yanlarım şimdi aygır göçük kıyısı
Her
yolu yeni çıkmazların sonu
Eteğime
uçkur çözen şu anakaranın.
Ağustos 2015
Narlıdere/İZMİR
AYRIŞA AYRIŞA
Ayrışa ayrışa bölümde kalan gibiyim
Saman
aleviyle tutuşmaya hazır
Esef
durağı yine bugün göğüs kafesim
Topyekûn
yanan çarşıda mertek irisiyim.
Olabildiğimin en iyisi, olabileceğin adı
endişe
İki
dünyalıyım işte eldeki bir fazlalık
Öfkem
paslı hançer kavisinde esir
Karakucak
meşke açılmış minder birincisiyim.
Kısır döngü, karanlığı erteleme varyetelerim
Kirvem kargı ucuna kenevir yaprağı astı
Esef
durağı yine bugün örtüsü hüznümün
Akıl tavanım mumlu kâğıtlarda kısır
Kurşunlu
meyhanede sardunya tesircisiyim.
Ayrışa ayrışa bir ben bir de beyaz mendilim
Asırlar perdeli, devir dekoltesiz lüksüm
geçilmez
İç
yüküm hüznüme nöbetleşse dağılır
Sırtıma
sarılı sanrılı gecelerin semercisiyim.
Kas
2014 Narlıdere/İZMİR
KADEH
Kadırgadır demir alır yüreğimde ifil ifil
Köpüklü
dalgalara hırçın
Okyanusa
kabadayı
Göz
erişebildiğine ehil hüzün
Rüzgâra
kişneyen bulut yaprağı
Sonsuzluk
Dinmeyen
salıncaksız bir yolculuk.
Her hırçın martıya el sürmek
Sanrılı
boşluğa mavi türkü söylemek
Kaygılar
sürüklemek umarsız sahile
Bir
çelme atmak huysuzluğuna denizin
Benim
işim.
Sınırsızlığı çek üzerime
İşte
çuvaldız del gökyüzünü
Getir
anakaraları karinamın altına
Ellerimize
rastlayan her şehri sevelim
Gerisi
senin güzelliğin.
Sallantılı vurgu, mavi göz ayrı bir debdebe
Her
ten yine bir tende huzurlu
İki
yarımada bir adada bütün
Bakma
alışkılarımız daha mahir
Ne
hancı bir usta ne yolcu bir acemi
Hepsi,
hepsi bir ruj izinde gizli
İstemi
esir, trampetli loş kadehte.
Kasım 2014 Narlıdere/İZMİR
BAZEN
Hani olur ya bazen
Sazlar
sedaya düştüğünde
Zindeliği
silinir zihninden
Ritimsiz
birkaç harf dizisine erişir
Bir
zamanlar
Gölgesinde
düş biçtiğin sözcükler.
Hani vurur ya yalnızlık bazen
Şöyle
demir aldığında geriye
Bir
sızı yüreğinde büzüşür
Her
biri bir hücrede erir yağ gibi
İzlerin
eprimişleri sarılır ellerine
Mahzun
tebessümlere asılır ardı sıra
Hüzün
giyinmiş pembe renkler.
Hani sokulur ya bazen
Gözler
senin değil, algı müstesna
Sonsuzluk
büyür çeperinde, sarmal olur
Hüznün
darası yüreğine soyulur
Bir
savunma isteği tetikler seni
Güç
almak için
Dağıtılır
dört yöne çiğ tebessümler.
Hani olur ya bazen
Karelerde
mutlu görsünler diye
Zoraki
atılır kadraja yalancı gülücükler
Açılır
ilmek ilmek her düğüm
Duru
bir özlem kendince tutunur
İçine
kanatsız süzüldüğünde
Hani
anımsamak mecburdur ya
Örtülü
düş gibi gelir takılır
Şimdi
arzusu köhnemiş öpücükler.
Ve hep kalır ya ruhunda
Derin,
ensiz kırıklar
Büyüdükçe
büyür
Tamiri
imkânsız kocaman göçükler.
Ekim 2013
Narlıdere/İZMİR
ANNE
Öptüm doğmamış yerlerinden
Ellerin bir ışık yılı önde üzülürdü
Öpülesi ellerindi en güzel yerin
Getirirdi ipek yumuşaklığını yeryüzüne
Bir demet gül değildi kalabalığını dindirici
Dudağımda oval çizgi
Yanağımdaki kavis, sen de evreni gelin eden
Ellerine yakışırdı bir bakıma yıldızların teri
Değdiğinde içime gökyüzünü kanatsız indirirdi
Paylaşırdı deniz ülkesini eksiksiz sözlerin
İnceliğin sanki kırlangıç teleği
Gözlerin içime doğan güven yıldızı
Yine ellerindi kavilsiz içime teyellenen
Tebessümün ellerini, yüreğime değdirirdin.
Sen değildin, sen göğün kanatlarında yalnız
İncindiğimde kanayan tenimdin.
Kasım 2014 Narlıdere/İZMİR
EGEMENİN EGEMENİ
Çek hoyrat ellerini ezilmesin rüzgâr
Koy/da
gezinsin toy/da emzikliler
Kırlangıç
soluğu olsun düş kanatları
Sal
uçsun varabildiğince kendine
Bir
varı okşasın, metinler arası birliktelikler
Her
satırı bir hatıra dokunur gibi
Günceli
kısa bir paragrafa yaslanarak.
Varsın ideolojiler süzülsün kendi suyuna
Su
yerçekimiyle sevişir, gök kıskanmaz
Akla
dokunmaz nesnel ağırlıksa
Nedir
ki -istler, -izmler
Egemen
kılmaktan başka insanı insana
Bedel
bekler hükümler sonra
İspatı
kesin bir teoriyi nargilesinde üfler gibi
Törpülemeler
basmakalıp direnci
Basılamalar
özgür istenci
Bir
tutam pembe pamuk şeker sevdasına.
Vardır her egemenin bir egemeni, bu ayrı konu
Alsa aslan bir ceylanı evlatlık, evrim darılır
Horon
kıvraktır örneğin, durdur horonu dik oynamayı
Dikey keskin hüküm varsılı, düzde güzelduyu
Az
varılır bir kasabada, paslanır ya keman yayı
Telgraf
direkleri odun oldu olalı.
Emekçi gibi lanetli, yargısal kuşatım ne var
ki
Çepeçevre
kuşatılmışı insanda insanı.
Diyorum ki incilerin var cebinde, iyinin de
iyisi
Ergen
kız sivilcesi kadar hayati
Kırılma
noktası gibi mukavemetsiz
Vazgeç
dağıtmaktan zoraki her birini
İçinde
büyüsün istiridyesini kırana dek
Açtığın
izlerindir yürüdüğün yerde ne varsa
Koyarsa
belki bu beni bir dizgeye koyar
Ve yargısız
sev herkesi kendi seçiminde
Her
seçim önündeki köprü geçimi kadar.
İğnesi olmak yerine pergelin
Kalemi
olmak çembere hükmeden
Önyargı,
şiddet dili
İstemi
istençlere terk eden
Medeniyetten,
eti kemikten.
Mayıs 2015 Narlıdere/İZMİR
YOSUN KOKUSU
Efsunlu bir yosun kokusu deler ya sabahları
Hırpalanmış sahil yorgunluğundan
Köpüklü
hırslar şilte gibi serilir kumlar üstüne
Müptezel bir hüzün kesit alır mavi bakışlardan.
Tebessümü
dudak kıvrımlarında geveze
Ruj
izi sardunya yapraklarında sevecen
Hani
telve kıvamı iş görmüşlük hali var ya
Noksanlığın
adresi işte son durağım
Tutulup
kalırım göğsüm iki ağrı arası
Süregiden
hırsın ıstırabı kuşluk zamanı
Evcil
bir kırmızı uzatır gücenen yerlerime
Bakışlarım mavidedir, düşüm dalgalara sataşır
Aşk
dönümü içindeyim, düğümlerim kırmızıdadır.
Yırtık öykü gürültüsü deler ya mor akşamları
Kıyılar
dizinde emzirirken denizi
Sığınmak
isterim munis bir tebessüme
Öte
yüzünü gösterir maviler, belleğim tırnak izleri
Erimiş güncelim, gezginim düşlemde
Hüznüm
nöbetçi, ıslak mendilim her kuruyan anıdadır.
Aralık
2013 Narlıdere/İZMİR
Dört yönü örtük bir boşluğun hoşluğudur renk
körlüğü. İsmen bilmek belleme becerisi, ana, ara renkleri. Kaynaşık bir gri
yaydır gökkuşağı göğe asılmış. Mavi gridir örneğin, sarı açık gri, zihnindeki
ipliksi kement de. Sanrıyı egemen gerçeklik sanır, mideden bağın kadar dik durursun.
Eteğinde ölüm yumurtaları, kuluçkaya yatar, zihinsel çarpıtmalar su dökülmez
ustalığın. Tanımlar ısmarlama, düşlem göreceli, kuramlar uzamında paslanırsın.
Zihnin edilgen, eğrilerin doğrudan sinsi, bilir kişilik cebri niteliğin,
..izm'lerin ..istlerin en cepken militanısın.
Ölüme uçan mermiye refakatçi, kement boyun
bağın, mistik, albenili kafes cennetin, çerez endüstrisinin görkemli
kelaynağısın.
Sonra, pimin çekili elde, takılı zihninde
kemendin, dahası endüstriyel çağdaşlığın edilgen en gürbüz bombasısın.
Postmodern ölümler yağar sokak omuzlarına;
kelepir yağmur diye kalbur tutarsın. Güllü sümbüllü devrin fistanlı fırfırlı
kahramanısın. İşte bir çentik şu kırık masaya; ölümün omza asılı renkli
asistanısın.
Kaç anahtarla açılır bu zihnin göğü?
Eylül 2015 Narlıdere/İZMİR
GÜN TÜNELİ
Günceldir her gün kendi tünelinde
Ben
günceli ıskaladım çocuk
Eşsüremli
bir mezbahada
Dilim
tutuldu, kaldım, ellerim boşluğu gezdirdi
Kurbanlık koyunları sağıyorum şimdi, şu
giyotinde
Kendime
vuruluyorum ansızın, düşüyorum
Düşmek bile bir iş getiriyor bu tünele
İşlerliği
iyi bir çakı elimde, çomak yontuyorum
Yine
vuruluyorum düşmeyi unutmuşum
İçimde
gün tüneli güncel işkence.
Kara çarşaflı bir yargıca meylim
Bırakıyorum
bütünlüğümü gevşekliğe
Sözler
bile anlam gizleme telaşında
Kendimi
vuruyorum tek celsede
Şiir
günceli eskitmektir diyor şairler
Bir
kere daha vuruyorum, bu kere el ense
Haklı
olmanın ıstırabında salınırken
Ben
gülmeyi ıskaladım çocuk.
Şu dikili taşı gözüme kestiriyorum, dili
elmek
Geometrisi
kavrar nuh nebi kusurunu
Ve
yaşarken görüyorum cehennemi
Çıktım
çıkacağım tünelden
Sonra
yine içimde gün tüneli zihinsel işkence.
Adımı
N(n)azım köprüsünde unutmuşum
İşte
ben beni, bugün ıskaladım çocuk.
Temmuz 2015 Sahil Evleri/İZMİR
ÖFKEM LİNÇ BEKÇİSİ
İçimde didişmeler
Sanrısal
düşleri sürer ayyuka
Sarınır
güncelim
Su
katılmamış saf bir kabzımallığa.
Sonra
aklımın ilmekleri takılır
Yorgun,
ay ışığı yüklü kağnıya
Başım
ayak ayaklarımsa baş şimdi
Örümcek
tülü şehla bakışlar çekiştiririm
Uykum
ürker öküz irilerinden
Yatağımı
yayarım şu çarşıya
Uygarlığımda
maraton ezikliği
Özgeçmişimde
tanrısal düşlem
Üzüntüm
nöbete kalkar
Ölümle
barışık sarı coğrafyaya
Öfkem
linç bekçisi
Gözlerimde
yine ıslak bir kimya.
Ve bir daha uyuyamam
Çünkü insanlık hallerim peşkeş çekiliyor
Çocukluğumla
birlikte
Mahur
kıllı üç beş kabzımala.
Temmuz
2014 Narlıdere/İZMİR
İNCE KADIN
Giymiş giyindirmiştir her kadın tersten
Bazen
herhangi güzel şeylerini
Çizmesini,
jilesini, gizemini çoğu kere de gözlerini
Savurmuştur ellerini ellisine
Bir
sardunyayı sulamıştır tuz ruhuyla biraz
Sürüştürmüştür dalgınlığını bir vazo
yuvarlağına,
Bazen
doğumun zillerini takmış takıştırmış
Varılmamış
çoğul yokluğuna,
Ateş
yakmıştır kırmızı bir ruj izine
Sonra
takmış da gözlerine, olursa bu kadar olur.
Ve ellerini kavuşturmalar bir dargınlığın
soluğuna
Sevişmeleri çağırmalar estetik boğumlara
Gündemdedir
sarı yıldız uman gizil kaybolmalar
Kaybolursa
da işte bu kadar çok kaybolur.
Hani özlemiştir çoğu kez bir kadın
Islıkla
dokunulmamış yerlerini
Bazen
de silmek istemiştir dokunulmuşluk izlerini
İnce
bir kadındır o, diğer kadınların ilk biri.
Sonra ezilmişlikleri koymuş da kendisi gibi
şiirlerine
Fırat'ın
kıvrımlarını unutup bedeninde
Dicle’yi
iliştirmiştir doğmamış yerlerine
Ay
tutulmasını giymiş giyindirmiştir
Herhangi
bir günün özlenmemiş bekleyişlerine.
Derinlik yüzeye yürür mü, yürür gibi
Fırına
sürer yakılırcasına kadın hallerini.
İnce
bir kadındır o, diğer kadınların ilk yitimi bekleyeni. Nisan 2015 Narlıdere/İZMİR
EFLATUN LALELER
At izi it izi üstünde seyrüsefer
Turuncusu sarhoş çakal Ulus'ta gezer
Cinnah
yokuşunda koyun tıkırtısı
Sincan
formika kalabalıklarla şık
Kocatepe
yine katafalka koymuş birkaç ölüm
Batar
katında dantelli seğmenler
Cumbalı
makam masaları ışıl ışıl
Hergeleler
dört paraya değişimli erkete
Seramik
üstüne mermer keyfe keder
Cennete
gelin olur kadife çiçekler.
Göğe kurulu sermayedar salıncak
Allı
güllü yüzünü eğilip öper.
Anafartalar
çarşısı çalınmış Ulus'tan
Çaça
kilise ayin müziğinde solo
Opera
ilahi eşliğinde taksim geçer
Dolmuşluğun
boşluğa yanılgısı
İlahi
ahkamın gölgesinde siner.
Minareler
gebe kaldı gökyüzünden
Cennete
aş erer ahşap kulübeler.
Çankaya yokuşunda sürü otlar
İlmek ilmek yanık kaval sesinde
Meçhul
bayram şenliği elden ele
Maziye
ergen panayırı girişimcisi
Ufku
tescilli bizim külüstür çocuklar
Dedemin
avlusunda sünnet düğünü
Rüzgâra
pelerin işler varoş korkuluklar.
Aslanlı yolda eflatun laleler
Kadife
sesli bir ayazın düşüne vurgun
Mevsim
mi güz, göçe zorlar kendi neslini
Varoşlara
yükselti, kavruk yıkıntılar.
Tandoğan'da karanfil şenliği cıvıl cıvıl
Gıcırdak bir kağnı kucağında şen Dumlupınar.
Ak
sigara kağıdında bir satır iki cümle
Avcılar küheylanı Akdeniz'de vuramasalar.
Mart 2014 Narlıdere/İZMİR
İZMİR
DESTANI
Saat Kulesi kadrajda, güvercin kalçasında mavi
dil
Şehir hatları vapuru martılar taşır
Karşıyaka'dan
Gevrekler duvaklanır zengin yele karşı,
yolcular mutedil.
Mahzun bir mahmuz Konak Piyer, sokulur körfeze
Tahta köprüde adıbelli kalabalık, alışkılı çok
kişi
Tülsü bakışını, Gediz gibi insan akışını
görüyorum.
Belediye Meclisinde üçgen boyoz, çekilir beş
taraftan
Suratı kel Bayraklı camlı korkuluk takas eder
Konak'tan
Apış arasında kelaynaklar, taşır cam sürahide
nefesini
Sevilir mi kurşun, kurşun olalı, ilk kurşunu
ne çok seviyorum.
Karıncalar yol bellemiş ardışık yolakları,
görüyorum
Kancasında kış azığı, umut yüklenir
Kemeraltı'ndan
Havra sokağına on beşinci asır düşüp uyumuş
Kestane alır mı hala Faustina, kestane
pazarından.
Namazgâhta lodos sarhoşluğu, imbata inat
Bir kahve içimi nostalji geçer Kızlarağası
hanından
Agorayı elinden tutup Smyrna'ya götürüyorum.
Kumru yüklü vapur aksırığı vuruyorsa varyanttan
Pagos tepesini öpmeden geçer mi hiç göçmen
kuşlar
Basmane’de at binmiş midir İkinci Murat, zaman
küheylan.
Limana transatlantik yanaştı bu sabah,
sancaktan
Kıbrıs Şehitlerine karanfil bırakacak, sepeti
gül kokulu
Köstekli saatime bir Kordon alıyorum, kalkıp
bakıyorum
Neler, kimler üşüşüyor yakama, Cumhuriyet
bulvarından
Karnaval havası taşır mı ceplerinde bu akşam
Kültür Park
Sebatay Sevi Sinagogu'nda çiğdem satan
çocukları seviyorum.
Hiç köstekli saate kordon takılır mı deme
bakışını değiştir
Bu hava, dekor, deniz, kordon, güzellik, dönüşüyor
be insan.
Narlıdere nar bahçelerini betonladı mı,
bulamıyorum
Göztepe gözcüsünü vurmuş, şimdi yatıyor
körfezde
Hatay'da üç yol, üç yoldan ikisi çıkmaz sokak,
biri iyi
Durdum meydanda, Fahrettin Altay'ı vuruyorum
zeminden
İncir altı dişiliğini kucaklamış belediye
koridorlarında
Camcı kahraman çelik suratlı, şerit rozet
beratı masmavi
Akıl işte, hiç maviden gökyüzüne korkuluk
dikilir mi?
Çöller sökün ediyor İnciraltı, ölüme ödül
veriyorum.
Neden göremez Bostanlı vapuru Güzelbahçe'yi,
fenersiz mi?
Balçova, Bornova, Altınova Smyrna'dan mı aldı
taze dişiliğini
Meryem
ana ayak basmış mıdır Agoraya İzmir izmir değilken
Büyük sırrını açmış mıdır Meryem Efes'e,
elleri koynunda
Çıkabilirsen çık, ne dik, körfezi takas etsek
teleferikten
Gerisi hükümet gibi, ne mümkün geçmek;
düşünüyorum.
Termal içiyor İsveçli Nina, şifa sağıyor
memelerinden
Sahil Evleri, İnciraltı, Ilıcası, Dalyanı, Bahçelerarası,
dahası
Makyajında yazı kışı, enginarı, domatı, narı, ne
yok ne varı
En çok da dişiliği uyanıyor çeyizime, üretken ellerinden
Ahtımı ödünç alıyorum Sasalı’dan, ucu flamingo
pembesi
Kabzımal ile oturdum Mavişehir'de mezar taşı
yontuyorum.
Foça Karaburun'a kesik, testimde aşk taşıyorum
Çeşme'den
Caka beyi, Cüneyti, Börklücesi merhem sürerken
körfeze
Efes'in tenini okşamadan uysallaşır mı İzmir,
iyi biliyorum.
Gediz'i yatağından taşımak güzel bir şey, bir
şey olmasına
Yakışık alır mı çocuklara, Belkahve'den bir
tarih almadan
İkinci Murat şerefine kahve içti mi Asansör'de
O koca dev
Yorgo Seferis'i akşam yoklamasında ıstakama
yok yazıyorum
Güngörmüş zeytin dalına, ışıkla söz çiziyorum
Urla'da
Yakamozu Çeşmealtı'nda Yörük Efenin mavzeriyle
vuruyorum
Direniştir Athena'ya, yevmiyelik ödünç
alıyorum düşlerini
İzmir değil; yaşamalar gövdesi körfezde
büyüsün istiyorum.
Şu bizim çocuklar, akademisyenler, okumuşlar,
çılgınlar
Dokuz Eylül’ü, Egesi, Kâtip Çelebisi,
diğerleri diğerleri
Menzile birkaç fırça dokunsalar, talaşlı
atölyelerinden
Dokunsalar şu esere, okşasalar Smyrna'nın
gözlerini ellerini
Koyların sarışın efelerine, sürseler sürseler
sert gülüşlerini
Gevreğe, boyoza, çiğdeme yükleseler düş
yüklerini
Sağsalar körfezin memelerini, börülce, şevketi
bostan
Kumruma katık yapıp uçardım, kumruyu iyi ki
seviyorum.
Mizansendir İzmir'de zaman, imbat, güneş,
tarih ve dekor
Özgürlük emzirir tanrıçalar, Ege'de giyindirir
düşlerini
Kan dolaşımın sıkıntılı İzmir, yüzün yaralı,
biraz da kirli belli
Değmediğinden menzili ırak insan eli, ya da
Artemis'in elleri
Her güzelliğin insanla, tam insanla şen
olduğunu biliyorum.
Kiraz sapında kınından sıyrılmış mavi bir
Kemalpaşa
Tireden Sipil’e doğru ağan hüzün yıldızında
düşlenir
Kuyruk sokumuna dizili taşları Heykel okullu
Bergama
Pergamon kütüphanesindeyim, iyi ki okumayı
biliyorum.
Elleri agoraya asılı Körfezde iki yakalı yanık
sevda
İki yakandadır özlemlerim, Bayraklı’da gevrek
yiyorum.
Ola ki Sığacık’ta düşlem, Azmak’a düşen bir ak
Sakız
Her günüme haber saldığımda bir mahrem
oluyorum.
Kaba gürültü, en ıssız sessizliğidir yaratıcılığın
bu kıyıda
Açımı değiştirmeye gidiyorum, Kadifekale
sırasını beklesin
Daha
önce vardı Meryem, Artemis'de daha önce vardı bu sayıda
Deltaları açtım anakaralara, beşiğimde dört
kültür kertmesi
Yerkürenin ayak seslerini, aşkın doğduğu yerde
bekliyorum.
Her güzelliğin insanla, tam insanla şen
olduğunu biliyorum.
HANGİ
KADINLARDIR
Hangi kadınlardır
Herhangi nasıl bir gecede
Duyguların otopsiye alındığı an
Sermiş inceliğini sere serpe
Masalsı dizelerde gezinen.
Hangi kadınlardır
Kendi içinde tutuşup alevlenen
Harlanan düşü yoğuruyordur teknesinde
İlgi üstüne çıkarıp okşanmayı bekleyen.
Hangi kadınlardır
Biçimsel döngüye sessiz sızıları
Söz doğurup dillendiremediği
Keşfi bitime saklı bir gezegen
İpek tülde nüvesini gizleyen.
Hangi kadınlardır
Memelerinin alt orta enleminde
Kanayan evreni yeni baştan üreten
Yaşamalara saf bir böbürlenme kıvamı
Risklere hazırlıksız ve cesur
Yeni bir sızıya dikerken ten.
Hangi kadınlardır
Çilingir masasında taze meze
Suskun tanığı
Üstüne örtülen şuh felsefeden.
Hangi kadınlardır
Sarsak düşün kör düşümü
Sentetik örgü alev tenlere
Dört kültür mayası semavi üç dinden.
Ekim 2014 Narlıdere/İZMİR
ALÇAK GÖNÜLLÜ
-I-
Ne
ben oraya geleyim
Ne
de sen beni şölenlerle ağırla
Ne
kırmızı halılarda yürüyeyim
Ne
de karşılanayım alkışlarla.
Ben
şuramda öyle iyiyim ki
Altımda
ahşap sandalye
Önümde
bir ucu kırık masa
Üstünde
anteni gülden bir radyo
Tebessümümde
dağınık bir sohbet
Konusu
serden seraptan olsa da
Çıkınımdan
dökülme ve hıçkırıktan içli.
Çayım,
sigaram yanımda
Peynirim,
rakım da
Biraz
kadife ses, biraz devinimli düş
Biraz
neşe, biraz hüzün,
Biraz
da memleketimin olmazsa olmazları
Bazen
de
Yatılı
misafir ezikliği
Kadere
atıf tekmil çevrem
Cehaleti
aydınlatan sahneler.
Hayıflanmalar,
üzülmeler
Ve
derinden iç geçimleri.
Körfez
şu yanımda, alabildiğine beklenenler bu
Diğer
yanımda aynı evin göğe bakanları
Karinasız sandalımda bizim insanlar.
Çoğu kere delifişek fırtına içimde
Kaygıya
mermi sıkar öykümün sol köşesi
Vuruntular
var gücüyle dikine dikine
Hırsımın
ırgatı aklın
Hürlük
köşküne geç varışının öfkesi
İyiyim
ben böyle
Al
gölgeni bedene düşmüş düşlerimden
Özgün
çekeyim kelepir nefesi.
-ıı-
Ne
acı yaşamaların yük gelmesi
Nasıl
bir vahşet insanın insanı yemesi
Ne
dehşet ölümlerin görmezden gelinmesi
Çıldırmaz
mı öfke, dilini ısırmaz mı hiç endişe
Bir
kemana sarılmaz mı keder
Şu
kurgusal devinimli yerkümeste
Kısmetse
yaşamalara ekli biraz daha zaman
Tüketmesin
hürlüğümü hırstan umulan
Tutkular,
utkular, akla sürülmüş olgular
Yaşamalara
sarılmış yabancı kurgular
Benim
derdim değil
Benim
kavgam sevmeler
Benim
kavgam hürlüğe doğum
Sevmeleri
sevilmeleri göz göze görmeler
Benim
kavgam
Kıvrımlarda
evrimsel estetizme varmalar.
-ııı-
Ne
bağdaş kurdum gücün gölgesine
Ne
pösteki serdim çakal bölgesine
Ne
atladım siyasi ırgatlar terkisine
Ne
de tuz attım teşhir işçileri helkesine
Ben
şuramda, kendi kendimle varım
Ucu
çetrefil dövüşlerimle beraberim.
İktidarlar,
erkler, üretimler, tüketimler
Gösterimler,
akıl çelmeler
Benim
bedenimde işlevsiz işler.
Mutlu
olmalar, haza varmalar, iktidarlar
Saklı
aslında kıvrımaltı şehrimde
Ne
küresel ne evrensel ne de göreceli
Kurmuş
bağdaşını derya üstüne karinasız sandalım
Dört
yön, dört zamanlı işler.
Dışa
vurum, doğallık, aşk, estetizm, biraz da sen
Bohçamda
ekerim, gökte biter, yerkümeste biter
Hor
görme, ben böyle iyiyim kendimle
Al
kandilini
“alçak
gönüllü” yaşamalar apış aramda tüter.
-ıv-
Düşür
omzundan gündelikçi kalpazanları
Hürlüğü
hürlükte bulmayı özlerim
Ve
seni bedende değil, sende seni
Keşfi
natamam mizansende beklerim.
Tem 2015 Narlıdere/İZMİR
KEFEN BEZİ
...ve
susuyorum işte
Onca
zaman sust puştluğunuz gibi
Öğrenmişlik
hali
Alışmışlık
hani
Belki
bir direniş
Ya
da bıkmışlık sevmekten yana
Susuyorum
işte
Tıpkı
sizin gibi biri
Ölümlü
zamanlar nasıl, niçin uzun?
Utanca
sarılı tek başına binlercesi
Akıl
kertmesi, kimlik telmihi
Ezik
bir ünlem bizden değil sevinci.
Sol
önündeki ölüme arkanı döndüğün gibi
Susuyorum
tıpkı sizin gibi biri.
..ve
illa ki var her kefen bezinde
Senden
de düğümlenen biraz iplik izi.
Ekim 2015 Narlıdere/İZMİR
TEZGÂHTAR
Çay
dök şuradan kızanım
Demli
olsun
Gamı
kederi ölmüş olsun
Ölen
ölsün, gömülen gömülsün
Neşemiz
kasketli ve bölünmez olsun.
Su
dök şuraya aslanım
Bir
fidan daha dikelim
Toprağımız
ıslak olsun
Ölen
ölsün, gömülen gömülsün
Göğün
lirikliğine koşut
Panteist
dizelerimiz olsun.
Yüzünü
dön ve eğ başını şöyle
Ülkemin
şairleri gibi görünmez
Ya
da olursa suskunluğumuz ölüme olsun.
İki
fırça bir dize çek adı belli olalım
Olursa
ağır ölümün gölgesi şiir olsun.
Şöyle
yanıma dur kızım
Her
yanımız dolu dolu olsun
Dursun
ateş korla dostluğa
Yürü
ki durulmaya
Duruşumuz
ölümlere tezgâhtar olsun.
Ocak
2016 Narlıdere/İZMİR
SAR ANILARI İÇİMDEKİ ALEVLERE
Bu
akşam efkârlıyım arkadaş
Ver
şöyle beli inceden bir kadeh
Bir
dilim de beyaz peynir
Kavun,
kokulu mudur bu mevsimde
İçimdeki
sensizlik kadar kıvrımsal
Bide
limonla ezilmiş tahin helvası
Modası
geçmişlerden bir şarkı eşliğinde
Yaşanmışlıkların
koyu telvesi
Sıyrılarak
süzülsün tenlere yavaş yavaş.
Koyalım
çıkarıp anıları şu masaya
Eprimiş
ne varsa her karesinde
Su
değirmeninde öğütelim ince ince
Sar
be dostum, anıları anılara
Çığlığı
kasırganın hırçın gövdesinde
Alevi,
akan bir kadeh nefesinde
Dök
şuradan bir çift de mavi göz
İçelim
yorgun tebessüm eşliğinde yavaş yavaş.
Anılar
işlensin, anların atlasına
Mehtap
sığ, bir de dalgaların şuh sesi
Kime
ne masal, destan, ne de bir çift söz
Çıkıp
gelse içimden hıçkırık kümesi
Ser
be dostum anıları kucağında düşlere
Düşlere
alev, yaralara da bir tutam köz
Bu
akşam efkârlıyım arkadaş
Sar
anıları içimdeki alevlere yansın yavaş yavaş.
Suyun
kaldırma, yerin çekim gücüne inat
Avucuma
alayım çığlık yükünü
Vurabildiğim
kadar vurayım şöyle
Turfanda
yükümle derinlere yavaş yavaş.
Mart
2013 Narlıdere/İZMİR
KİRKİT
Hüznüm
kırbaçlanıyor kadınım
Eğriliyor
çıkrıkta en onulmaz yerlerim
Duyarsız
hırçın bir zorlama iliklerime
Görünmez
tepelerimde saklambaç çiçeği
İnsan
olmanın ağırlığı
Mesnetsiz
yerinden kırılan inceliğim.
Ağlamaklı
bir nöbete yazılıyorum kadınım
Düşüyor
yine susmak payıma
Susuyorum,
susmak en kısır yanım
Kısırlığını
en iyi sen bilirsin susmanın
Ölmek
olduğunu nefes nefes üstüne
Hani
bilmez miyim ki ellerinde sözlerin
En
genel tanığı bu güzel doğumların.
Şu
tezgâhta dokunuyorum kadınım
Bakışlarımı
sıralıyorum önlerine
Beğendiğin
yanlarını alıp dokuyorsun ilmek ilmek
Bilmez
miyim sen bakışları ne güzel dokurdun
Şehlasız
bir nakış dökülürdü kirkitle vurduğun yere
Özlemim
kirkitleniyor, değme elini
Uysal
bir desen üstümde şimdi kadınım
Bölünüp
yürüyor gölge gürültüsüne.
Aralık 2015 Narlıdere/İZMİR
BİR ORMAN GİBİ
Bir
orman gibi derin derin yaşamak vardı
Yağmur,
kar, hava, güneş herkese her şeye eşitçe
Döngüsünde
devir daim naif zincir
Aşklar
bedenden özgür
Yıldızlar
kasket, gök düş mavisi, topraksa kilimsi
Rüzgârsa
aşka sinsi bir selam
Herkese
her şeye aşk, yaşam, yaşamak özgürce
Ağaçlarla
kardeş, her renk, rengârenk dokunulmak
Ve
bir aşkın terkisinde heybetli sıra dağ olmak vardı.
Kelebek
kadar özgür, her çiçeğe konmak
Kaynak
suları gibi bedelsiz sağılmak
Rüzgâr
delisi sanki durmaksızın esmek, esnemek
Karın,
boranın, fırtınanın söz değdiremediği
Istranca’ya,
Toros'a, Ağrı'ya dost
Göğnük
bir aşk yanağında orman olmak ve
İçten
içe içkin, kardeşçe yaşamak vardı.
Mayıs 2014 Narlıdere/İZMİR
BUZ DAĞI
Eski
yüzü asılı değil
İpi
sökük şu öykünün
Kavga
çeşni, metinler arası
Güneşe
yüzü koyun, ucumda buzdağı
Yükümse
pusuya yatan yanı
Şişleniyor
güpegündüz aklım
Yerçekimi
atıl, öfkeye merhametsiz devir
Sanrılar
zelzele, üflerim yavan ıslıkla
Erketeler
görünürde felt fecir
Aklım
zapturapt altında kıyas birebir
Sermaye
evrensel, bilim ha keza
Elimde
kâğıt oyuncaklar
Tıpkıçekim
aslı, bire bir.
Hergelelerin
her meselinde
Ciğerimde
cevher erir
Önemlisi,
Kayık
çekilir altımdan gün be gün
Tanığım,
gök mavisinde delinir.
Oyunun görünür yanı değil bu
Bilinçler arası, kalpgâh kritik;
Hürlük hürce linç beşiğinde
Hiç hepten daha bilindik...
Nisan 2014 Narlıdere/İZMİR
KÖRFEZ
Şişesinde
pembe şarap, içilmeyi bekler
Seyre
dalmışsa körfezi mumlu korkuluklar
İzmir
tulumu ince dilim, taze ceviz biraz
Körfezin
ışıklı sandalına bindirilmiş umutlar
Mavi
bir yolculuk adeta keyfe keder
Kristal
bir kadehte yudumla ağır ağır gider.
Ay
yok, yıldız yok örter ince bir tülle göğü bulutlar
Yıldızlar
kendi beşiğine üryan
Mavi
bir çift göz içimde dairesel
Rüzgâr
elinde raks eden sessiz ışıklar.
Pembe
şarabın rengine üşüşmüş akşam lezzeti
Dudaklara
dokunsun diye birer birer…
Ne
pembe, kırmızı, mavi ne de diğer renkler
Beni
sürebilir ipsiz devrin düşlerine
Ne
de ben sığabilirim Körfezin mavi kilitlerine
Bırakalım
iyisi mi kendi diline
Söylesin
türküsünü tenime tenime
Dudak
iziyle süslü al rujlu düşler
Derine
çekilen bir sigara dumanıyla bu gece
Üstümüzde hafif hafif gevşer…
25 Ağustos 2013 Narlıdere/İZMİR
SEVİŞELİM BU AKŞAM
Hadi
bırak veresiye sevmeyi
Peşin
peşin sevelim bu akşam
Sen
ve ben el ele
Yürüyelim
nefrete direnircesine
Sevmek
olsun tek törenimiz
Ökseli
birikimler
Bekleşirken
katafalkta.
Hadi
bırak avucundan ödünç kimliği
Peşin
kişiler olalım bu akşam
Sen
ve ben biz olalım
Yürüyelim
birlikte dünyaya ele ele
Sevmek
olsun tek yevmiyemiz
Kişiliğimizin
eritildiği mihrapta.
Sevişmeleri
derinleştirelim
Sevmelerin
kime ne zararı dokunur
Ödünç
bellekleri terk edelim
İğne
dilli söylemleri de
Bizi
bizce konuşalım bu akşam
Sevmek
olsun tek derdimiz
Ninniye
doyduğumuz kundakta.
Gelelim,
gülelim, sevelim, sevişelim
Seher
simgeleri açılsın sevmenin
Hadi
bırak veresiye dişiliği
Peşin
peşin sevişelim bu akşam
Kesif
bir orman misali şöyle
Beden
bedene, yaşamak olsun tek meselemiz
Bedeli
peşin ödenmiş toprakta.
Ne
kapitalist dünya olsun masada
Ne
emperyalist millet olsun konumuz
Ne
soyanlar soyulanlar özdeşliği
Ne
de ölenler öldürenler kardeşliği
Masada
biz olalım bu akşam
Sevmek
olsun tek oyunumuz
Kürek
çekelim çırılçıplak usumuza
Karinası
kurgusal kayıkta.
Tem 2014 Narlıdere/İZMİR
KANCA
Evrenin
her yönümde yalazı
Düşlerin
alevlerini ovuyorum
Yüzümü
tırmalıyor ay sancısı
İki
delikli şuh sarnıç, saçılıyorum.
İmgede mi? İmgelemde mi? Sezgide mi?
Ya
da gökyüzüne işlenmiş menevişte mi?
Rastgele
genel geçer arsız düzlem
Pervasız
kalem nakışları, daralıyorum.
İlmikler,
çengeller, her yönüm kanca
Eğimsiz
kırıklar içimde dizgeler ötesi
Uçurulacak
sezgilerim büyür işte kalem ucunda
Perçinsiz
insan yüzleri mayhoş tadım
Dört
gözüm dört zaman istim üstünde
İmge imgeleme hasta, yine nekahet evresi
Yetkinlikten
bitime, kırbaçlanıyorum.
Nisan 2016 Narlıdere/İZMİR
PAZAR
Ne
satacak bir şeyimiz var
Ne
alacak
Ne
de bizden bir alıcı var şu pazarda
El
alem görsün diye gider geliriz
Her
pazar sabahtan akşama
Ne
pazarın ne pazarcının haberi var
Kendimiziz
işte sadece burada
Ne
biz varız ne pazarcı kalır orada
Yolcuyduk
gelip geçtik iki arada
Sürmediysek
bir imgeyi tuvale
Yünümüzü
eğirmediysek ahşap çıkrıkta
Ne
geldiğimizden ne gittiğimizden bihaber var.
Ağustos
2013 Narlıdere/İZMİR
ÇELİŞKİ
Meşin
tenli yüzlerdir
Üç
beş dalavere koymuş helkesine
Kangren
bu hayat.
Bir
karış bezdir
Sersem
ayıplarını örten
Üryan
bebek masumiyetine inat.
Senkronize
bir çelişki
Musallat
beyaz etine zaten
İnsan
kokan o kevgir tenden
Dem
devşirirken Tevrat.
Endişeli
yüzlerde biat
Gelmiş
geçmişle karşı karşıya
Çarıklı
kafasını
Mescit
kapısına çakmış zerzevat.
Dehlizin
mum kokulu yanı
Prematüre
doğum ayak izleridir
Devrin
işkembesine
Yükledikçe
güdümlü hırdavat.
Nisan 2014
Narlıdere/İZMİR
SUSMAKSA EN AĞIR İŞİM
Olur
ki zamanlar sözlere küserim
Susarım,
susmalar en ergin hapsim
Ne
dil üstü, göz önü, ne kalp ritmi
Gizim,
yüzüm, izlerim, imgelerim
Mahrem
aşkı eriten kıvam beklerim.
Belli
an bu zaman tükenmişliklerden
Düşleyip
olur ki sarmaş dolaş seviştiğim
Susarım
yine susarım, susmak en ağır işim
Sensizliğe,
sessizliğe gebe kalır duyularım
Yakınlar
uzak, uzaklarsa en zengin düş sanki
İmgelemse
salıncak göğüslü ritim
Lal
dizelerden Venüs’e tebessüm beklerim.
Oysa
ne gelen ne giden ne de özgün elzem
Bekleyişin
öncülü bu gelen gün
Sözünse
zihnimde kavrulduğu biçim
Durgunluğum
direnişe aşüfte
Susmaksa
en ağır işim.
Aralık
2015 Harbiye/İSTANBUL
ZIBIN
Ne
canlılar varmış mahfuz
Silahla
akrabalığı aklanan
Şiirlerini
dinler gönenirdik.
Ne
canlılar varmış yavuz
Omurgasında
yılan saklanan
Dilini
süzer demlenirdik.
Oysa
ne görünen göründüğü hal
Ne
gibiler zıbın sevimlisi
Cinsimiz
çünkü zihni encik
Cenin
duvarında
Ölüme
darı toplayan
Kurşunu
huyundan çevirirdik.
Şubat 2016 Narlıdere/İZMİR
DAMLA
Devingen
damlalar halkasıyım
Firari
oğlak iriliğinde nefesim
Ayaklarım
yürür kurgusal olguya
Bilinçtülü
ürünler esiriyim.
Bilinçaltımda
bir aşk hazırlığı
Döngüsel
kurgunun usta kıyakçısıyım
İstemem
böyle kara kuru imgelem
Tercihimi
astımsa yüksüz verilere
Palansız
bir hamallığa serseriyim.
Güneşle
akraba değilim ben
Ayla
aşık atmışlığım da yok
Onaysızdır
üyeliğim yıldız kümelerine
Çatılmış
bir oyunun ada parçasıyım.
Karalar
kiralarım üs olsun
Denizlere
düşerim yağmur damlasında
Sessiz
gürültüler çıkarmak işim şimdi
Öznesiz
kent gürültüsü avucundayım.
Devingen
bir damla fiziğine gebeyim
Karasal
iklimler gibi küpüne keskin
Yılların
fırçası sanki süpürüp yıkıcı
Aymazlığın
kiri ellerimde kevgir
Ağlayan
çocuk gözyaşında ayaklarım
Ne
yapsam da bir çorap koncundayım.
Tem 2015 Narlıdere/İZMİR
EDİLGEN KİMLİĞİM
Ateş
oluyor avuçlarımda
Elimi
yakan ateş diyorum
Olsa
avucuma dökecek suyun olsa
Duy
hadi önde giden duman sesi
Avuçlarımı
al içimden
Bu
öznemin elbisesi
Ben
içinde yokum.
Ateşi
tutuyorum şu yanımda
İçimi
yakan ateşi diyorum
Hadi
rüzgârı tut elinde
Bir
kalbur su olsun üstüme döktüğün
Getir
bana geç içinden kurgumun
Bu
senin içselliğin.
Alevi
tutuyorum derimde
Tenimi
yakan alevi diyorum
Olsa
tenime üfleyecek nefesin olsa
Isıl
işlemi başlat bu demir köküne
İçimden
geç
Aşka
ıraklığımı tavla
Sevgime
ustura vur
Kaldır
ellerini tut bakışımı
Alevi
esir al, sür yüzüme
Bu
benim edilgen kimliğim.
Temmuz 2015 Narlıdere/İZMİR
Yadırgar çelişkiler denklemde yerini
İkilemse eşitliğe uzak ve sessiz
Denkliğin bedelsiz hükmü
Gizlenir temelsiz ayak izlerine
Dumansız bir yangındır görünür
Merhum yarınlar, mil çekilirken gözlerine.
Estetik durmaz çağsıl yama, dikiş tutmaz
Peşkiri ithal ulema yeninde
Aslındır asırlara çolpan
Eğil gökyüzüne göreceksin kendini
Dört kültür birikimi hâkî bir cepken
Aş ermek neyin nesi kirli bilgi üstüne.
El sür harlı, mendil tut toprağın terine
Silkin halayık zihniyetinden
Aş erilmez emanet beyinle, plastik süngüyle
Düştür, imgelemdir, çelik kınlı öngörü
Özgün tenden süzülmüş gürültüsüyle.
Kırat eyerine kelebek konmuş misali
Dolama her ezgiyi diline
İzmir'in kavakları yükselmez örneğin
Acem sazından...
Lodos taşımış mıdır hiç
Güz üzümüne şıra, çöl yazından.
Zamansız kumlama çakşırını
Çölde esen karakucak yelde
Teyel tutmaz şu göğümüz Amerikan bezinden..
Hereksiz ortaya asma çakşırını
Tuz aromalı bir damla terde
Bulandırma akan denizi
Maya tutmaz ak denizler ecnebi tuzundan.
Ekim 2014 Narlıdere/İZMİR
SALTANAT KAYIĞI
Minberde
kalpazan elçi çehresi
Her
çehre bir çehrenin kirvesi
Ezgilerse
eksenimde, eskinin sesi
Evrim
tersine, imgelem Kevser alevi
İçimde
içkin teğelsiz seher
Şu
ısnık kaygıyı kurgusuz söyler
Asrın
giyilmiş alevli kaftanı
Mehteranla
yaşayan ölü gözler.
Sarayburnu
ah Sarayburnu
Ne
içkin bir mazi, alevsiz, iğsiz
Meğer
yüzüne ak tarih sürülmüş.
Galata
ay yolcusu, yüzü kirli
Ayasofya
kasketli Ayasofya
Seherden
ucuz gölge yüzer.
Boğaz
ürküntülü, güney göç yönü
Ne
Ankara seğmeni ne de köçeği
Yeşil
saplı bir kavgadaysa harmanönü
Sermayedar
zilleri kürek çeker.
Saltanat
kayığı sabıkalı
Hem
de Haliç'i içmiş bu akşam
Bilmeyiz
biz, kerhen içer de, çeker de.
Minberler
üstü takiye dükkânı
Lenger
kasketinde yaşayan ölü besler.
Nisan 2017 Narlıdere/İZMİR
SEN SENSEN
Basma
çevrende üryan yaşamalara bu denli üstten
Her
yankı bulunduğu irtifada tam insanla şendir.
Kabul,
sen de her insan gibi özgün bir evrensin
Dağlardan
da doruk, sencileyin her şeyden üstün
Bastığın
yer seninle, sen sendeysen daha şendir.
Basma
çevrende kanayan damarlara bu denli üstten
Her
insan tüm insanlık hallerinde daha şendir.
Ayırma
kendini ayrımı dayatılan doğrular bitiminde
Bir
doğru en az iki sevimli noktadan mutlak geçer
Keskin
hat üstünde, sen sende sensen daha şendir.
Yürüme
önüme, burun dikine bu denli yücelerek
İnsan
halleri her insanda aynı düzlemde paraleldir.
Oransal
denge gibidir, bilindiği kadar evrilir olgular
Oysa
bu çağcıl terazi, yer yuvarlağında asılsız bir gerçek
Taşır
kendi gizini incir çekirdeği bile bir elzem nedende
Çiğnediğin
dünyayı içinde barındıran incecik bir tendir
Varlığın
tende, insana şen sararsa daha şendir...
Anlam
ekme anlama, özgün beden bin üretkendir.
Ağustos 2014 Narlıdere/İZMİR
SAPLANTI
Ödünç
işte kuruntularım olgulardan
Ne
akşamı kavuran duygu durumu
Ne
de sabaha öpücük konduran elem
Bir
enlem çizmek isterim mukavva küreye
Korkarım
boylamı okyanuslara karıştırmaktan.
Kırarım
kusurumu, algım mermi döngüsü
Kuruntu
peşimde her ses ayrıntılı biçim
Çektirilmişleri,
çarpıtılmışları severim
Yorulurum
sunturlu öykü taşımaktan.
Eğerim
siyah şapkamı kulak üstüme
Çakarım
doğrulmamış yerlerime elifli selam
Tutunur
ellerim olmamış gök gürültüsüne
Yorulurum
saplantılarıma, suyu aşırmaktan.
Doğuramam
kendimi doğum gecemde
Yine
bir enlem çizimi daha, boylam dik başlı
Çarıklı
gezgin çarpıtmalarım
Çizimlerim
bulanık aklımı taşırmaktan.
Kırk
tilki beslerim kırsalımda, kırkına meylim
Hangi
yönüm daha gidilesi, ayrıksı bilemem
Kutupsal
düşünürüm eğrilerimi kaşımaktan.
Bu
ne kurgusal döngü, altüst oluş?
Varılmamış
şehirlerde son bekleyişim
Gözlerimi
boşarım içimi kurcalamaktan.
Ağustos 2015 Narlıdere/İZMİR
ÖZLEM
Ne
kâğıttan saraylar
Ne
de pamuktan sütunlarda kaldı
Kırılma
noktam, en sert eşiğim
Meçhul
yüzünde açan
Mavi
bir tebessümde saklı.
Sözce
karşılığı yoktur bakışlarımın
Elle
tutulur desenleri de özlemimin
Yalın
bir yol önüm; ne görüntüsü var ne de bağı
İki
göz arası çoğu zaman iki dağ arası menzil
Ya
kalkar giderim ya da girerim ardın sıra
Düşünde
dinlenen iki gözüm varsa eğer
İçime
esen, bir tutam rüzgâr önünde farklı.
Bazen
incelik taşır özlemim
Değdikçe
tenime kırılır uçları
Yeni
bir özleme bölünür bölünür gibi…
Yeğnildikçe
yüklü payandalarım
Yatkın
bir özleme daha gebe sanki
Göğnür
dağılır ikiz doğumlarım…
Suskularımda
durup dinlenen özlem
Yeni
bir tufan için akıyor içime içime…
Bugün
de yokluğunu sığdıramam göğüme.
İNSAN
OLMANIN AĞIRLIĞI
İçimden
geçmiyor değil hani
Sıyrılıp
silkinip kaçayım
İnsan
olmanın ağırlığından.
Ne
önemi var, şöyle ya da böyle
Sığışayım
bir baraka öfkesine
Ölürsem
de mertçe öleyim
Özgün
düşler ellerimde
Bir
yaban geyiği kadar masum
Kartal
kadar hür.
Ünlem
olmayan bir tümce içinde
Eylemi
pürüzsüz bir sözcük
Ya
da bir orman kadar kalabalığıyla barışık
Karınca
kadar yaşamalara tutkun.
Ne
ağlayan çocuk olsun gördüğüm
Ne
feryat eden ana olsun çaresiz
Ne
maşalı, havşalı bombalar
Ne
de özgünlükten, özgürlükten
Su
çeken tulumbalar.
.
Hani
didiklemiyor değilim
Varlığıma
çöreklenmiş darayı.
İnsan
ülküleri çığlığı parmaklarım
İmgelerim
yeni evren sancısı
Ve
sıyrılıp silkinip yırtayım
İbrişim
dikişli muhteşem karanlığı.
Temmuz 2014
Narlıdere/İZMİR
İKİLEM
Düşsel
kuru evren, kurgusal taze dünya
Kim
kimin, kim neyin umurunda
Küresel
algımın yerüstü yapay biçimi
Çizgiler,
ünlemler, renkler üstü demetler
Yüzsüzleşir
esrik ışık karmaşasında.
Atomlar,
nöronlar, genler, hücreler
Uyumdan
döngüye, sınırsız şeklin orta noktası
Göz
kırpar evrim ateşi koyu tonlara
Oylum
oylum yorgun kıvılcımlar
Kalsa
gebe, ayyuka vursa bağsız uçkurumda.
Geometrik
bir şeklin üstündeyim
Rendeye
vurulur iki yanım, iki yanımsa sanal
Algısal
bir ikilem ucunda pervane olurum.
Kuşatılmışım
şimdi alevler cepkenim
Sandalım
da yüzüyorsa saklı gizli
Olsa
hesaplar, görülse de zihnimin kokusunda.
Devrilmekten
gayri işi kalmayan
Vasıfsız
işçiyim devrimciler sürüsünde artık
Süt
maya aramaz mı, şeker küser mi cinsine
Rüzgâr
ne zaman eğilmiştir kendi gölgesine?
Düşü
sanal asrın görüngüsü, yamyam merhameti
Varsa
da bir doğuma otursa, şöyle insan usunda…
Tem 2015 Narlıdere/İZMİR
İNSAN ÖLÜME DAHA DAYANIKLIDIR UYURKEN
Uygarlığın
namahrem yerlerine sızan ışıktı
Göğüs
tahtasında horon teptiğimiz ülkü,
Çetebaşıydı
mertçe kör karanlıktan hürlüğe
Kesif
orman derinliği gibi saf ve iyileştirici
Usun
coğrafyayı dehşetle düzenlediği kevgirde.
Düşlerdi
uygarlığın uçkurunu çimdikleyen
Kösteğinden
çözülmüş doru taylar gibi
Bağ
bozumu misali, algı oyunu
Kır
çiçekleri çekiliyor haylaz bedenden
Kuruluyor
uygarlığa, yüksek tutuşta kalleş pusu.
Doğuma
hazır altın saraylar görünme korkusu
Kopya
ayıplar, doğal satıhta yapay kanaviçeden
Gelelim
gidelim yine bir damla masal velhasıl
Kandiller
isleniyor cinsiyet sultasına müstehcen
Çölümsü
iklimi olmalı tutunmanın, bilgiden müstesna
Çocuklar
oyuncaksızlığa daha dayanıklıdır uyurken.
Günah
korkusu, suçluluk hissi içten vurmalı sazdır
Kulluğun
fidesi filizlendiğinde ardışık terekede
Kıvrımlar
arası yıkım bir kör kuyu
Korkuluktur
bilgi, uygun adım silahlı medeniyete.
Hınç
hınçla dolu, düşler düş elinde uyur
Uyanmazlığa
zorlamaktır, işte asıl ölüm
Çünkü
insan daha dayanıklıdır ölüme, uyurken.
Ağustos 2014 Narlıdere/İZMİR
UNUTULMAZ GÜZEL İNSANLAR
Unutulmaz
güzel insanlar unutulmaz
Yer
yarılsa, gök kültürleri bölse de
Arada
yıllar, asırlar belki çağlar
En
ırakta en asri şehirler eğilse de önüne
Unutulmaz
çocukluklar unutulmaz.
Dağılsa
kıtadan kıtaya ayrılıklar
Yalnızlıklar
bir baştan öbür uca düzülse de
Unutulmaz
güzel güzel insanlar
Sallarına
binip omuzlarda süzülse de.
Unutulmaz
aşklar unutulmaz
Yörüngeden
yörüngeye salınıp dönse
Dalgadan
dalgaya yüklenip kıyıya vursa da
Tükenmez
o erkler tükenmez peşi sıra
Gözden
göze bir akan yıldız olsa
Aksa
bütün damlalar tek noktaya dolsa
Unutulmaz
ilkler ardı sıra unutulmaz.
Çarpsa
en orta noktan var gücüyle çarpsa da
Saf
bir oyuna otursa eğilse dünya önüne
İçine
süzülse tebessümle bir küçük yerküre
Unutulmaz
güzel kadınlar unutulmaz
Ansızın
içinde dursa dünya, alev yalaz yansa da…
Eylül 2017 Narlıdere/İZMİR
BOSTANBOZUMU
Irgalamıyor beni masum gagalı güvercinleriniz
Barışı getirmekten uzaktılar ne zamandır
Tırtıl taşıdılar badem gagalarında
Tırtıklasın diye üstüme doğan güneşi.
Hiç güvenmiyorum güvercinlerinizin sevdasına
Kaç kez sponsor olurlar yeraltı şehirlerine
Kaç kez takla atarlar minare gölgelerinde
Kaç bıçak vururlar sırtından hilale insafsız
Kaç kez dikerler zeytin dalını haydut inine
Hesapsız bir hasat yapar gibi hırçın
Başıbozuk bir bostan bozumu mevsimindeyiz.
Bıçak
kesiğinden dal düşer ya kan üstüne
Gök
delinir toprak yağar hani ahşap evlere
Düğün
dernek, bayram, şenlik fırtına öncesi
Ucuz
ölümler taşır durmadan elinde
Ucuz
ölümünüzde hep beraber kahramanca ölürüz.
Şaşırıp
kalacak hep bir şeyler taşırız yanımızda
Başıbozuk
bir bostanbozumu mevsimindeyiz...
DEĞİRMEN
Beton
duvar dipleri mahşer, bitkin
Haykırır
göçüklerini sessizliğin
Sakarya
gibi sarı sıcak geceye ıslık
Sağılır
mor salkımlar Kocaeli’ne çisem çisem
Saikalı
sağanak altında menfezin
Duvar
duvara, kabuk çatlağa cebir
Önsözü
dipsiz geceler, edepsiz körfezin
Özleme
ihram, son nefese ehram örtüsü
Çırağıdır
suskun nefesler usta öfkenin.
Zelzelesi
sesin, kalbur kalbur delinişi rüzgârın
Sızım
sızım boğaz, kırmızı gözyaşı
Kırık
fayları Haliç’te gemilerin.
Kırmızı
bir atlas yorgan Marmara
Oldu
olalı kırılır şaşkın yerlerinden
Ne
gök savcı ne boğaz suçlu ne de “Yeditepe” hâkim
Tesellisi
et kemik uslu değirmenlerin.
Ekim 2016 Harbiye/İSTANBUL
HEPSİ AYNI TENİN TERİDİR
Buruşturma
hani gözlerini uzaklara bakar gibi
Ve
anlamsızlığı yineleme gazete ağzıyla
Seher
düşü düşürme şaibeye
Bunlar,
bunlar hepsi aynı tenin teridir.
Beklenmez
bir çatakta dövüşüyorlar şimdi
Gidilecek
sokak arama ganimet bulvarında
Bunlar,
bunlar
Ufuktan
karanlığa ağan düğüm yeridir.
Güneş
bir mızrak boyu düşsün hele yere
Sevişmenin
en meşki işlenir simli gergeflere
Canım
coğrafyaya sırtüstü serilmiş cürufun efendisidir.
Ne
birikim, sığ bir kalabalık meyli ayyuka
Ne
acı, ne tutsak, ne geniş bir akılezim
Kavradığında
kıvrımların dış çeperlerini
Zehri
yavaş yavaş zerk eden kene gibidir
Ve
orası artık
Suyun
ateşle ateşe verildiği harman yeridir.
Işık
izi düşürme gözlerine
İzler
karanlığın gölgesinde bölünür.
Tehdide
tebessümünde koca bir boşluktur için
Bir
doğru en az iki noktadan keser bunu bil
Uyku
aymazlığını yakma geceye
Bunların
hepsi aynı, aynı tenin teridir.
Mermeri
iliştirmişlerse gerdek gününe
Suyun
ateşle ateşe verildiği yere gidilir.
İncir çekirdeği çimlenirken bu muhteşem çağcıl temelde
Kör düşün sarı sıcak gülüşü heybetiyle
cephemizde dikilir.
Haziran 2014 Narlıdere/İZMİR
LİMİT
Nerede
son, başlangıç neresi
Bu,
kemik saplı uç, düzlem hangisi
Şimdi
neredeyiz, neresinde
Sınırsızlığın
görünmezliğe limiti
Niçin
eklemez çelik ezgiye uyumu
Acunun
seksen sekiz boğumlu sesi?
Kaç
örneklem evrenselleştirir
İçimi
izleriyle yüzen geçmişi
Ve
kim irdeler sunturlu rendelerde
Nikel
çizmelerle ezilen gerçeği?
Çizsem
ki anlaklara, fırçalar tiz
Perspektif
hacimsiz, renklerse ödünç
İlişik
değil kurulu resim öngörüye
Eğretidir
tam da yerinde
Övünürcesine
eğreti.
Kirliyor
kendi çığlığını bilgi birikimi
Durulama
olası mı anlakta uyuşuk kirini.
Niçin
dikilir hangi renktir evrenin sınır çiti
Alınabilir
mi
Sınırsızlığın
sonsuzluğa limiti
Erişir
mi aklın sınırsız evrilişi
Zapturapttan
çekip çıkarmaya alevden ateşi?
Aralık 2014 Narlıdere/İZMİR
MENGENE
Dışımda
yırtık dünya
Ayazı
ilikliyor bileklerime
Ellerimde
kara iklim gölgesi
Sırtımda
yüklü sürtük evren
İçimde
arsız bir mengene
Mengene
ki iki eli ince sicim
İçten
dışa, önden maziye
Sıkıyor,
sıkıyor deme gitsin.
Sonra
bir çakal sürüsü sahalarda
Etek
boyunda mahrem utancı
Kurşununda
onaylı bir yamyam
Omurgamsa
ağıt kalabalığı
Varlığım
biçiminde boğuluyor
Ve
tokmak kuyruğunda ramazan davulcusu
İnsanlığımı
kalesinden vuruyor.
Sonra
boyun eğen fil didişmesi
Yine
bomba sürüsü bir gece
Koynumda
tezgâh kuruyor.
Temmuz 2015 Narlıdere/İZMİR
KÖRFEZİ İÇEN KADIN
Gitme
bunalımlı öykünle
Yalnızlığın
kalabalık duraklarına
Kal
benimle bu gece burada
Bakışlarımda
saçlarını tararım
Türkülerde
okşarım yanaklarını
Ellerini
tutarım sessiz bir çıngırakla.
Bir
resim çizeriz gecenin tuvaline
Adına
“körfezi içen kadın” deriz
Saçlarında
her tel bir nehir
Yüzü
ay ilkini, gece mahremi
Parmak
uçları yeni bir aşk yorgunu
Tebessümü
Zührey’e sarı uyum
Dişiliği
zemheri gecesinde çoğul pınar
Şiirinde
Lotusa ilişen dizeler.
Kal
sarı yıldıza inat benimle
Resmi
asarız bu gecenin yüzüne
Körfezi
içen kadın işte burada deriz
Bileklerine
yelken, sözlerine birer filika
Asarız
oldu olacak eleğini duvara
Bir
kervan misali düşlerimiz ardı sıra
İlerleriz
gece boyu seninle
Suyu
usulca çözeriz yüreğine
Bir
kez, bir kez daha sevişmeleri
Salarız
gitsin, Venüs’ün ritmine…
Şubat 2014 Narlıdere/İZMİR
TEN KOKUSU
Aklı
evvel işte harlamak işi bu kızıl ateşi
İbiği
kırmızı yine koyu kırmızı
Ten
kokusu, besliyor ten kokusu, yine düşlem bitişi
Ana
çığlığı en acısı göğü çözen
Gözyaşından
çizelge, çocuklar asılı, insan işi
Ve
perçin perçin üstüne biçimim
Her
acı bir acıdan daha yalnız
Gölge
huzursuz sarı yıldız kadar
Mermi
mahareti çağlara fildişi
Kesintisiz,
çığlık hükmü geçerli semaya
Göz
ağıp göğe şöyle
Bu
çığlık bitimsiz, neden bulutsuz gölge inişi,
Alışmış
olmak mı ten kokusuna
Olmuşluğa
meneviş mi saymak çığlığı
Ölmeler
mi rüstik işi ana dizinden
Kösnül
meşklerin direnci mi?
Çağsıl
doğuma uçkur çözmeyen.
Ten
kokusu kırarken bileklerimi
Dile
vurmak bile yük hani
İnsan
mı insanlık eşiğini geçmeyen.
Eki
2014 Narlıdere/İZMİR
VARSAYIMSAL YARGI
Varlıklı
bir aklın sancağında asılıyım
Ne
güvertem benimle bana rağmen
Ne
omurgam işlevsel
Ne
de dümen suyunda seferim
Hormonal
bir döngüde kenar süsü işlemekteyim
Dahası
bir kırlangıç yuvası yavrusuz
İşte
ben bütünümle gök dağı üstündeyim.
Naif
karışımım salıncaklar kurar göğsünüze
Çağrışımlar
toplar asarım kıç gönderime
Bakma
sevmekten yana nal topladığıma
Şu
karinasız gemiye okyanuslar sevdirmekteyim.
Gök
boşluğu asılı kaldıkça nesnel geometride
Kurgusal
döngüden gebeliğimi sona erdirmekteyim.
Cımbız
mahareti parmaklarım eylemsel
Bir
kıl misali akne ortasından iç çekmekteyim.
Sonra
arıyor bir gerçek duracağı yerini
Sergene
koysam beğenmez, pabucum eskiyor
Sentetik
bir ikilemi kozasında beslemekteyim.
Boşa
yüzmek düzensizlik bu zamansal tünelde
İçime
düşüyorum, bir kayık çekiyorum yine küçük
Yeniden
gemi oluyorum, bazen de sintinem kallavi
Varsayımsal
yargının önünde dörde bölünmekteyim.
Tem 2015 Sahilevleri/İZMİR
POSTMODERN DEMOKRAT
İncelikli
tahakkümler kadehlerde enfes
Zihni
nöbete yazılmış mihri erden
İçmekmiş
keyifli
Yönetmekmiş
kendi kendini
Demokrasiymiş
pes doğrusu pes!
Aklımız
kusurlu mülteci kılığında tacir
Bir
sonra bir sonra daha, yine yeni eskiler
Koy
bir ince tahakküm daha zemzem tasıyla
Sam
emminin insani yardım partisinden olsun
Bağlamından
çözük söz bukleleri sırası mı, Hüseyin?
Biz
bizim için baş koyduğumuz yolda düzülelim
Ne
yol görelim ne sırat olsun geçilecek
Ne
de mülteci çocuk sinekle aynı kafilede yolcu
Yeter
ki andımız, postmodern demokrat olsun.
Bakma
sen eskiye yeniye, ölmüşe, kalmışa
Durmaz
ki yerinde en olmadık yerlerim
Enfes
şeyler olacak, zihnimiz kirada bugün
Bahşişimizi
takiye kutusuna atalım, Takyettin…
Aralık 2016 Narlıdere/İZMİR
SÖZCÜKLER
Sözcükler,
sözcükler
Haykırıyor
girilmezliğini
Yağmur
ormanları gibi çetrefil
Haremler
kadar içine örtük
Ellediğim
terimler güneşle aşina değil
Göstermiyor
güne üryan yüzünü kavramlar
Ve
belleğim sığmıyor düşlerime
İçlendikçe
dilimde köz
Değdikçe
tenime ağırlığı
Bu
kadar da hırçın yüzülmez ki yüz.
Sözcükler
Uysallaşsa,
gülümsese, titretse bam telimi bir kez
Sen
oluyorsun o zaman bir sonraki deniz
Örtüyorsun
buğulu gökyüzüyle yüzünü.
Direniyorsun
teninde zırhtan umutsuzluk
Gözlerin
martı kanatlarında zümrüt.
Sözcükler,
sözcükler
Zihnin
denklemi örüntüler
Aynı
söylemi diriltmek, ayrı sözlerle
Mırıltının
tenle sevişmesi kadar yüzgöz.
Ağustos 2014 Narlıdere
YİTİK GEZGİNLER
Yitik
kürenin primitif gezginleriydik
Akranları
arasında en ağır misafiri ideallerimizin
Diyojen’in
feneri ile aramaklıyız kendimizi ak günlerde
Vurduğumuz
yol konduğumuz konak akıllar peyki
Farkına
ermeden ateşli devrimciydik, ülkücüydük
Sıradandı
aşklar, küçümsenirdi doğal insanlık halleri
Saymıyorduk
kendimizden ideale eğilmeyen çömezleri
Pek
azımız ayrımsardı rüzgârın esinti yönünü
Kavramlar
vurulur, diriltilir, kurulurdu insan ötesine
Aşklar
unutulur direniş birlikteliği, tek yürek kurulur
Saltık
iremler serilirdi, memleket severler önüne
Biz
hep aynıydık, sırtımız yere gelmeden önce
Oysa
insandı nerede olursa, insan olmanın halleri
Sevmekti,
birlikti, direnişin, devrimin ilkeleri
İşte
biz hala nasırlı kürenin yitik gezginleri
Aynıydık,
aynıyız, sevgimiz sırtından vurulmadan önce.
Ekim 2017 Narlıdere/İzmir
YANGIN
Ateş
içi kıvılcım, zincirleme
Sarı
sıcak ortası elzem bu kürenin
Bir
yangın içten içe çığlık ürküten
Her
cehil tutam tutam hibrit ekledikçe
Alevler,
alevlerle el ele
Odunu,
kömürü, çırası, insan teninden.
Çığlıklar
şemsiye açıyor göğe
Maviliğin
hışmına gölge üreten
Fişekler
diziliyor mayonlara
Çağcıl
bilince katmer olsun diye.
Bakma
öyle yüce tahakkümle
Rastgele
mayalanmaz bu öyküler
Güncel
bir nasırın kökünde merdiven
Ne
vurulan masum ne vuran bir zalim
Emperyalist
bir auradır tüten
Helal
kurşun kula kelepir
Su
toprak hava gibi
Cennet
işgalcileri tüfeğinden.
Ekim 2014 Narlıdere/İZMİR
KÖYLÜ KIZI
Saklanırdın
sen göklerde
Ben
tutup rüzgâra pusu kurardım
Sense
rüzgârı ıslardın ellerinde.
Kaygısızdı
gözlerinde ışıltı
Saçların
tüterdi korkusuz
Hürlüğe
yürürdün olabildiğince
Gülüşün
bir kısrak kadar kösnül
Üretkendi
bütün coğrafyan
Çukurova
kadar gür
Sündiken
kadar çam kokulu.
Şimdi
göz ferinde yarın aksak
Ellerinse
eski ellerini gizler
Noksan
süzülür eteklerin
Aşk
esiri kertmesi saçların
Ayrılığı
konuşlandıran yalnızlık gibi taze
Korku
kadar yükte ağır
İçilmiş
bir kadehte kırılsan da
Hesap
pusulasında noksansın.
Düşlerin
ergenlik düşlerin değil
Gülüşünse
pek bir değişmiş
Ne
benim tanıdığım köylü kızısın
Ne
de içine düşen düşlerin aşina
Kurgusal
konuk yüzünde ay krateri
Coğrafyansa
elif gölgesinde
Üretkenliğin
artalan becerisi
Dişiliğin
kin, hınç işçisi belli
En
bilindik çağsıl çerçevende.
Anlar
yüzüyorum gözlerinden
Değişim,
dönüşüm, gelişim geniş zaman
Öykülerin
en sunturlusu, sustalı bahane
Saçların
hınçlanır çağcıl düşe an be an
Zemin
altında allı yeşilli güllü
Zifiri
mi zifiri dipsiz alavere
Anlar
yüzüyorum gözlerinden
Arabistan
düşüyor her an.
Kasım
2014 Narlıdere/İZMİR
KÜLLENEN ANKA
İçtenlikli
durumlar işte bunlar, gelir geçer
Şakül
kadar tarafsız, sarkaç kadar salınımlı
Anka
kanatlarından gözlerime masalsı bakışı
Çocukluğuma
düşmüş ağır küsülmüşlükler
Sonrası
noksanlığın bütünlüğe teğet aldanışı.
Zihnimin
bin yerine kazıdım çocukluğumu
Sakladım
utangaç küskünlüğümü senden, ondan
Sonra
güvercin ellerimle bir misketi sevdim
Tutup
kendimi sevdim, tahta kamyonum gibi sevdim
Büyümek
hemencik, ne masalımsı, ne ıraksı düşlem
Sündiken
masalına gök mavisi saflık giyerdim.
Gözlerimi
araladım da çocukluğumdan
Dostluğun
ayrıldığı kagir apartmanlardı adı duvar
Her
katı bir ayrılığın dostluğa vurduğu günah
Kirenliğe
atılmış bir misket yalnızlığı içimde
Masallar,
güvercin eller ve zihnimde küllenen Anka
Büyüdüğümden
döndüm arkamı ahşap atıma
Bir
kez, bir kez daha küstüm iyi mi çocukluğuma.
Varalım
mı doğduğum günlere yalın yapıldak
Anamın
yalan katılmamış katmerlerini özledim.
Belleğimde
toynak izleri, değdikçe tenime
Çocuk
olmaktır küsülmüşlük, çocukluğumu sevdim
Kurulmamış
merdivenler, ikişer tırmanmayı özledim.
Haz 2015 Kızılbörüklü/MİHALICÇIK
ŞİİR DİLİ
Tutkunuyum
şiir dilinin
Karnıyarık
bir evren çekiyor altıma
Tahterevalli
örneği
İnip
kalkıyorum
Yerçekimi
dışında bir boşlukta
Sıfır
konumundayım, saf denge, hilesiz
Ne
varım ne yoğum
Böğrüme
oturmuş kontes gibi
Etek
uçları dolaşıyor avuçlarımda.
Nisan 2015 Narlıdere/İZMİR
[1] Şiirsel ezgi, şair tarafından şiirde yatay ve düşey
eksende şiire özgü oluşturulan, anlam ve anlatım düzenine uygun biçimlenmiş, anlamı yönelten ve okur tarafından
parçalarüstü (ton, ritim, süre, durak,
vurgu..) birimler
yardımıyla oluşturulan ses düzenliliğidir.
[1] Şiirsel ezgi, şair tarafından şiirde yatay ve düşey
eksende şiire özgü oluşturulan, anlam ve anlatım düzenine uygun biçimlenmiş, anlamı yönelten ve okur tarafından parçalarüstü (ton, ritim, süre, durak, vurgu..) birimler yardımıyla oluşturulan ses
düzenliliğidir.
![]() |
Bir Damla Suda Halkalar |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder