Umut Bekler Bizi
Yaşar Özmen
Görsel-Sayısal Şiir Kitabı
Kitabım; tablolarım, fotoğraflarım
(fotoğrafların bir kısmı alıntı ve birleştirmedir.) ve şiirlerimden oluşmuştur.
Görsel estetik değer ile anlamsal estetik değeri bütünleştirme denemesidir.
Bilgisunar (internet) ortamında PDF formatında yayımlanmıştır.
Ticari bir kaygısı yoktur; kitap
bütünlüğünde paylaşılabilir. WEB sayfalarında kullanılabilir. Şiirler, herhangi
bir kaynakta yer alabilir, kullanılabilir.
Bestelenebilir; ancak istenmeyen durumlara
gereç olmamak için beste yazarın iznine bağlıdır. Kitabın ticari veya sosyal
kuruluşlarla hiçbir bağıntısı yoktur. Telif zorunluluğu yoktur.
Ön/arka kapak, tablolar, şiirler, metinler
ve kitap tasarımı; bana aittir.
Sayısal Kitap (E-Kitap) Yayım Tarihi: 15 Mayıs 2020
Sayısal Kitap (E-Kitap) 2'ci Sürüm Tarihi: 30 Ağustos 2020
İ Ç İ N D E K İ L E R :
Giriş.………………………………………………….……......5
Umut Bekler Bizi…………………..........................................10
Sevmek Yük Gelir Ölüme……………………………..…….12
Uçurtma………………............................................................14
Kum Taneleri…………............................................................15
Bir Yarım Bir
Yanım…..………………………….……..…...16
Öğrenecek Çok Şey Var
……………......................................17
Dört Ayaklı Bulutlar….…………………………...................18
Çekebilir misin Temize………………....................................20
Sözüme Doğru....… ……………...………………..……........21
Körükörüne……………………………………..…….......….22
Pişmeli İnsan
……….................……………………..............23
Ol …..……………………….……………………………..... 24
Ölesiye Baygın
………...…......................................................25
Aslan Hasadı ...….………………….......................................26
İsimsiz…………………… …………………….……..….......27
Yedi Tepe
……………...…………………..............................28
Duvar………………………………........................................31
Menemen’den
Çankaya’ya….............……………….….......32
Marmaris ……………………………….……………....…....35
İzmir Akşamları.......................................................................37
Biraz Sen Biraz Ben
….…………………………………..…38
Şairimin Yeni Yetme Hâlleri….………..................................40
Sevmek...................…………......………………………....…
42
İki Yaka………………….........................................................43
Sınama Beni…….…………....................................................44
Antetli Boşluk ………….........................................................45
Kurgu........................................................................................46
Kırıklar.....................................................................................47
Düğüm......................................................................................48
Tut Elimi……………………..................................................50
Yangın…….……………….....................................................51
Biz ……....................................................................................52
Şark
Yarası.............................................................................. 53
İt İzi………………………………………………….……....54
Yağmur Çağıralım...………………………………….….….55
Külkedisi……………………………………………….…....56
Can…………………………………………………….….....59
Anne………………………………………………………....60
Uzak Beklenti……………………………………….………61
Mitoloji..………………………………………………..…....62
Mankurt..………………………………………………..…..63
Masal Dağı……………………………………………….….64
Yenilik Öfkesi….……………………………………………66
Aidiyet….………….………………… ………………….… 67
Kadın…………………………………………………….…..68
Bu Gece……………………………………………………...69
Beklersin………………………………………………….…70
Milattan Önce…………………………………………….…71
Salgın….……………………………………………….…….72
Pusu………………………………………………….………74
Bir Kez Olsun ……………………………………….……...75
Yüzünüze Gül
Takın………………………………………..76
Benle Bize Gidelim……………………………………….…77
Yaşam Öyküm…………………............................................78
Şiirler (Arka Kapak)…………………
……………………88
Kazın ayağı öyle değil derler ya
Öyle değil işte; yüzergezer
Giriş
Neden sayısal kitap (e-kitap)? Güzeldir yeni
basılmış kitaptan burnumuza düşen kâğıt kokusu. Yeni bir yapıt, henüz doğmuş
bebek gibi yumuk gözleriyle gülümser yazarına. Hazla birlikte güven verir bir
süre ona. Üzülür bir taraftan, şiir sanatı ilgisizliği hak eden bir sanat
mıdır, diye. Ne basımevleri karşılıksız basar kitabını ne de okurlar istekle satın
alırlar. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de oyunun esas oğlanları arasında,
ezikliğin kavruk yıkıntısını duyumsarlar kitap fuarlarnda…
Bilgiye, bilime, sanata verilen değer kıtlığı ve
bunların üzerine gidilme seyrekliği yaralar derinden. “Şiir işte! Nargile
tütünü kadar gözde olamaz tabii” deyip kızar için için. Sonra sorar; ben bu kadar yükü neden yükledim
şu sayfalara? Buna karşın hiç acımaz emeğine. Çabasının altında başka bir
gerçeklik yatar; hem de önemli bir gerekçedir bu***.
Çağı yakalamak ve okura daha kolay ulaşmak için yöntem aramaya yönelir. Neden
sayısal kitap sorusuna aşağıdaki gerekçeleri sıralar:
a. Yaşamı, insanı ve bunların arasındaki ilişkiyi
anlamanın en pahalısı, deneyimdir. Bir şiir kitabım ve bir kuramsal kitabım
yayımlandı. Şiir kitabım neyse. Kuramsal kitabım; biri eleştiri kuramı olmak
üzere yeni tanımlanmış üç kuram ve bir sanat çözümleme tekniği ileri sürüyor.
Şiir/sanatta sesi, ses bilimiyle bir ilk olarak bütünlüklü inceleyip yeni
ayrıntılar ortaya koyuyor. Dillendirilmemiş kavram ve terimlerin önünü açıyor.
Sanat, şiir ve resimle ilgili genellemelere tokat atıyor. Buna karşın hiçbir
kimse, bugüne kadar kitap hakkında gerekçeleriyle birlikte olumlu-olumsuz
yorumda bulunmadı, bulunamadı. Demek ki ben bunları çok erken zamanda yazmışım;
yeni ve farklı bilginin sanatçılar arasında bir değeri yokmuş. Çağı önceleyen
ve çağıyla özdeş bilgi, kapı dışarı edilemez, bunu bilirim. İyi bilgi sümen
altına sığmaz. Gelecek kuşaklar, bunları bulup gün yüzüne çıkaracaklardır;
kuşkum yok. Madem bunlara ilgi oranı oldukça düşük, ben de daha verimli bir
yöntem bulmak durumundayım. İşte bu
yüzden; her an her yerde iletişim kolaylığı olan; dünya genelinde dolaşım
olanağı ve okuma seçeneklerinin daha fazla olduğu bir yöntemi denemek
istiyorum. Resim, fotoğraf ve şiirlerimi gelecekte ilgilenecek okurlar için kolay
bir yöntemle depolamak istiyorum.
b. Sayısal kitaba iten diğer bir neden, üzerinde
uzun zamandır düşündüğüm bir tasarıdır. Resim sanatı, fotoğraf ve şiir
sanatını; aynı kulvarda bütünleştirebilmektir. Daha doğrusu, görsel estetik
değer ile anlamsal estetik değerin bileşke gücünü denemektir. Bu, şiir
sanatının imgelem yaratma yeteneğine sınırlama getirir gibi görünebilir;
farkındayım. Bu nedenle, bazı şiirlerde görsel yoktur. Şiirde görsel estetik
değerin katkısı ne olacak denenmelidir, diye düşünüyorum. Bu tasarıyı
gerçekleştirmenin en kolay yolu, sayısal kitaptır. Resim, fotoğraf ve şiirin
toplam sanatsal gücünü artıracak bir sonuca ulaşacağımı düşünüyorum.
c. Maddi karşılık beklemeksizin yazıyorum ve yazdıklarıma
bedel ödemeden okur ulaşabilsin istiyorum. İlgisiz kişilerin üstümden ilgisiz
yararları, beni gerçekten üzüyor; emeğime saygısızlık olarak görüyorum.
d. Bir diğer neden şudur: Geleceğin en
kullanılabilir okuma biçimi sayısal kitaptır. Yakında en geçerli yöntem bu
olacaktır. Bakmayın sizler kâğıt kokusuna alışıksınız benim gibi ama gençler
bunları okuma aygıtlarından okuyorlar artık. İşte bu nedenle, “Umut Bekler
Bizi” isimli görsel şiir kitabım “Sayısal kitap” olarak bilgisunar
ortamında yayımlanmıştır, paylaşılmıştır. Anı ve geleceğe belge olması için
birkaç örnek dışında basımı yapılmayacaktır. Yüz yıllarca minicik bir aygıtta
saklanabilecektir. Dünyanın her yerine bir tıkla gönderilebilecektir. İsteyen, kitabın
ismini yazarak her an kolaylıkla bulabilecektir. İmza ve söyleşi günleri
yoktur. İyi okumalar dilerim. İsteyen herkese, e-postayla gönderebilirim.
Kitabıma ve PDF dosyasına, sosyal iletişim sayfalarımdan ulaşabilirsiniz.
Sayısal kitap dünyasının hukuksal ve sistemsel
altyapısının kütüphaneler dahil tüm kurumlarda bir an önce oluşturulması
dileğiyle…
Birkaç söz de görsel şiir kitabımın
içeriğine ilişkin olsun istiyorum:
Çağdaş
sanat, var olana öykünmekle şiir yazma ve resim yapma anlayışını yıkmıştır
artık. Şiir ve resim; yenidünyayı, çağdaş insanı ve
aralarındaki ilişkiyi farklı biçimde anlamlandırma, görme, duyma, işitme, sezme
işidir; var olandan ve kavranabilen dış gerçeklikten yeni görünüşler, anlamlar
ve görüntüler üretmektir.
Sanatsal yaklaşımlar, günümüz şiir
önderleri ve düşünürler; şiire nasıl bakarlarsa baksınlar, ben şiirde
kalıcılığı, estetik ve şiirsel değer varlığını, yaşamsal ve vazgeçilemez
ögelerin ağır ve felsefi olarak görünüşe taşınmasında buluyorum. Anlamsal derinliğin,
anlatımın ve şiirsel ezginin; okurdaki imgelem uzamını zenginleştireceğine,
şiirdeki lirizmi daha düzeyli oluşturacağına inanıyorum. Görsel gereçlerle
desteklendiğinde daha vurucu ve sarsıcı estetik değer üreteceğini düşünüyorum.
Dünyanın en güzel ve yüce duygusu sevgidir. Sevgi
ise güzellik karşısında büyüyen bir duyumsama eylemidir. Pek çok düşünürün
söylediği gibi sanat güzeli görünüşe çıkarmak, insanı güzel ve yetkin ruha
taşımaktır. Sonuç olarak insanda sevgiyi ve yaşam sevincini yaratmaktır. Sanat
sevmektir; sevmekse şiirdir, şiirselliktir.
Yaşar Özmen, Mayıs 2020, Narlıdere/İZMİR
*** Saf Sanattan İnsana, Şiir Çözümleme Tekniği ve Şiir Eleştirisi” isimli kitabım ve İmglem-İmge-İmgelem isimli sayısal kitabımdaki “İnsan Neden Sanat Yapar” isimli denememde konuya ilişkin gerekçe ayrıntılı açıklanmaktadır.
GÖRSEL-SAYISAL ŞİİR NEDİR, NASIL YAPILIR?
Görsel-Sayısal Şiir; nedir, amacı nedir, nasıl yapılıyor ve yapılmalıdır?
Uzun zamandır kendime sorduğum ve üzerinde düşündüğüm soru şuydu: Fotoğraf, resim ve şiiri bir arada nasıl kullanabilirim? Şiirde, görsel estetik değer ile imgesel estetik değeri nasıl birleştirebilirim? İkisinin birleşiminden nasıl bir sonuç elde edebilirim? Bu soruların yanıtlarını biraz olgunlaştırdıktan sonra, “Umut Bekler Bizi[1]” isimli görsel-sayısal şiir kitabımı 15 Mayıs 2020’de bilgisunar ortamında ve PDF dosya biçiminde yayımladım. Tablolar ve şiirler bana aittir, fotoğrafların bir kısmı alıntı ve birleştirmedir. Yanlış bilmiyorsam bu, Türk şiirinde ilk denemedir. İyi bir sonuç verip vermeyeceğini, kalıcı olup olmayacağını zaman gösterecektir. Neden “Görsel-Sayısal Şiir?” Öncelikle isimlendirme konusuna değinip bir an önce görsel-sayısal şiiri, merak konusu olmaktan çıkarmalıyım ve anlaşılmasına katkı sağlayacak şekilde üzerinde konuşalım.
Görsel diye nitelendirmemin nedeni, görsel sanat olan resim sanatı ve fotoğrafın, şiir sanatıyla bütünleştirilmesinden doğmasıdır. Görsel imgenin, anlamsal imgeyi desteklemesi veya tersi durumdur. Okurda ortak ve daha zengin bir imgelem dünyasını yaratmak için görsel ile sözeli bir arada kullanma çabasından doğar.
Işık, renk, yazı gibi sanatın gereçlerinin ekranlarda görünümü, sayısal bir anlatımdır ve en küçük birimi pikseldir. Bilgisunar ve bilgisayar ortamında görüntülenebilmesi sayısal kodlar (piksel) üzerinden yapılmaktadır. Görüntü ve imge görünümünün, sayısal/dijital kodlarla ifade edilmesidir. E-kitap (Sayısal Kitap) olarak bildiğimiz teknikle benzerlik gösterir. Bu yüzden “sayısal” sözcüğünü kullandım. Bu yöntem, basılı kitaptan daha çok ekran görüntüsü biçiminde tercih edilmelidir. Cep telefonu veya diğer ekranlar, resmi ve fotoğrafı basılı kitaba göre daha sağlıklı görüntüleyebilir. Ekran görüntüsüyle daha yüksek etki sağlama olanağına sahiptir. İşte bunlara dayanarak tasarıyı, “Görsel-Sayısal Şiir” olarak isimlendirdim. Bu yeni bir şey mi? Teknik gereklilikleri içeren, sanatsal gereklere göre uyarlanan, imge bütünlüğü oluşturan ve çağrışımsal imgelem alanı yaratan kitap bütünlüğünde ayrıntılı bir çalışma ile karşılaşmadım. Ne var ki sayısal teknolojide uygulanan bir durumdur. Pek çok kişi, sosyal medyada şiirlerini buna benzer bir şekilde paylaşıyor; genellikle imgesel bütünlüğü esas almıyorlar. Örneğin kendi fotoğrafıyla paylaşıyor. Çoğu yazıya da fotoğraf ekliyorlar, fotoğraf olduğunda okunurluk oranı yüksek olduğu için.
Görsel-sayısal şiir, Türk şiirinde bilinen görsel veya somut şiir anlayışından ayrılır. Bildiğimiz görsel ve somut şiir, şiirin kendi kullandığı malzemeyle imge açılımı yapmaya, biçim üzerinde oynamaya çalışan bir tekniktir. Harfler ve dizelerin veya birimlerin biçimsel kullanımıyla oluşturulan bir yöntemdir. Türk şiirindeki örnekleri, bize bunun bu şekilde anlaşılıp uygulandığını göstermektedir. Görsel-sayısal şiir ise iki sanat alanını birleştiren ve bunların imge gücünü topluca kullanan, birlikten bütünlük doğurarak daha yüksek estetik değer yaratan bir yöntemdir. Resim sanatı, şiir sanatı veya fotoğraf-şiir sanatının ayrı ayrı ortaya koyduğu imge gücünü, imgelem yeteneğini birleştirir ve estetik değeri yükseltir. Bileşke güçten yeni, sinerjik bir estetik değer yaratma mantığı üzerine kurulu bir yaklaşımdır.
Şiirde biçim; her ne kadar tartışılıyor olsa da bütün katman[2]ları sırtında taşıyan önemli bir katmandır. Sanat eserinin varlıksal bütünlüğü gereği, tıpkı insan vücudu gibidir. Yapıtın hem tüm organları hem de ruhsal/duyusal dünyası, biçim üzerinde konuşlu olmak zorundadır. Bilimsel olarak da böyledir zaten. Ne var ki biçim, heykel sanatı veya resim sanatında olduğu gibi şiirin estetik değerine etkisi konusunda başat katman değildir. Başka bir deyişle şiirde biçimin, imgesel güce ve estetik değere çok fazla katkısı yoktur. Heykelde durum daha farklıdır. Tiyatro sanatında daha farklıdır. Sanat terimleriyle anlatırsak biçim, yapıtın nesnel ve duyusal alanlarını üzerinde barındıran bir yapıdır. Görsel şiir veya somut şiir diye bilinen şiirler, yapıtın biçimi üzerinde değişiklik yaparak farkındalık yaratmak üzerine kuruludur; bu uygulamadan kısmen imgesel bir verim de alınabilir ama benim anladığıma göre sınırlıdır. Bana göre görsel-sayısal şiirin yanında çok sönük kalır. Sanatın maksadı, en yüksek düzeyde estetik değer yaratarak insanı estetik yaşantıya sokmaktır. Estetik yaşantıya sokarak, duyarlılığını ve yaşam sevincini güçlendirmektir. Yaşamsal varlığını ve sürekliliğini sağlamaya yönelik anlam kazandırmaktır. Şiirin maksadı da budur. Öyleyse biz, neden bütün sanatların bileşke gücünü kullanmayalım? Örneğin sinemanın yaptığı gibi; resim, fotoğraf, hareket, müzik, şiir ve yazın dallarını aynı karede neden bütünleştirmeyelim? Engelleyen bir durum yok bildiğim kadarıyla; önyargı dışında… Öyleyse görsel bir sanat türünü veya teknolojik bir durumu, daha yüksek estetik değer yaratacak şekilde şiirle birlikte kullanabiliriz. Bu, fotoğraf ve resimle sınırlı olmamalıdır. Daha teknolojik ve değişik yöntemler de kullanılabilir; grafik veya hologram gibi…
Şiir, kolay yapılabilen bir sanat gibi dursa da aslında çok zor bir sanattır. Herkes şiir yazabilir; ancak metnin şiir olabilmesi için anlatım, ses ve anlamla sıradan metinlerden ayrılması gerekir. Diğer sanatlara göre imge oluşturma gereci oldukça fazla, imgelem yaratma gücü oldukça yüksektir. İlgi ve etki alanı çok geniştir; yaşam, nesne ve evren arasındaki soyut-somut tüm olgu ve olayları en ayrıntısına kadar çağrıştırma gücüne sahiptir. Şiir sanatının sahip olduğu bu olanak, neden resim sanatı ve fotoğrafla bütünleştirilip bunların bileşke gücünden daha yüksek bir değer yaratmak için kullanılmasın? Mantıken de doğru bir yaklaşım değil midir? Bana doğru geliyor ve bunu denedim.
Resmin, imge gücü ve imgelem yaratma yeteneği şiire göre daha özel alanı kapsar. Bir anlamda sınırlıdır imge ve imgelem gücü. Fotoğraf da resim sanatı gibi kısıtlı imge ve imgelem yeteneğine sahiptir. Örneğin resim bir kare olmasına karşın şiirle aynı kareden çok sayıda ve çeşitlilikte resim yaratabilirsiniz. Yani görselin, görünenin dışına taşma, çağrışımsal imgelem kurma, rastlantısal anlam kurma olanağı kısıtlıdır. Daha durağan ve statiktir. Şiirde sözlerin; çağrışım yelpazesi[3] oldukça geniştir, anlam genişlemesine açıktır, çoğul anlama açıktır, imge olanağı oldukça fazladır, çok fazla resim oluşturabilir. Dolayısıyla imgelem yaratma gücü çok yüksektir. Çağrışım, çağrışımsal imgelem, ezgisel imge, rastlantısal anlam ve rastlantısal imgelem gibi şiirsel/sanatsal özellikler, şiirde imge oluşturma ve imgelem yaratma gücünü sınırsız kılmaktadır. Bir anlamda görseller şiirin çağrışım gücünü yükseltmek üzerine kurgulanmalıdır. Örneğin bir fotoğraf bir coğrafyada yaşanan dramı göz önüne getirebilir; ne var ki şiir bu dramın ayrıntılarına değinir, inceliklerine dokunur, çeşitli durumlarını çağrıştırır. Şiirde; anlam, anlatım ve sesle ortaya konulan bu değerler, görsel estetik değerle birleştiğinde iyi bir sonuca gider kanısındayım. Fotoğraf, salt kadraja takılan karelerle sınırlı değildir. En iyi fotoğraf, çekilen değil; yapılan fotoğraftır. Yani teknolojiyle oluşturulan fotoğraf, istediğiniz görüntü ve imge kurgusuna açıktır. Resim zaten elle yapılan bir sanat olduğu için, istediğiniz gibi hareket edebilirsiniz. Burada önemli olan şudur: Resim, şiir ve fotoğraf hem anlamda hem imgede hem görüntüde bütünleşmeli, aynı çağrışım yelpazesi sınırları içinde olmalı, aynı hedefe yönelmeli ki estetik değeri, sarsıcılığı ve vurgusu daha güçlü olabilsin. Bunun için yapılacak iş çok basit değildir. Fotoğraf yapmayı ve birleştirmeyi bileceksin. Resim yapmayı bileceksin, iyi şiir yazmayı bileceksin ve her üçünün imge gücünü birleştirerek yapıtın çağrışım yelpazesini kurgulayacaksın. Şiirin kendi içinde dilsel ve sanatsal bir tekniği var; resmin ayrıca bir tekniği var; fotoğrafın da kendine özgü tekniği ve teknolojisi vardır. Görsel-sayısal şiir yazmak istiyorsanız, resim, fotoğraf ve şiir dalında; yapım, çizim, çekim ve yazım konularında iyi olmalısınız. Fotoğrafı başkasından, tabloyu bir başka yerden alıntılarsanız, konu ve imge bütünlüğünü kurmakta zorlanabilirsiniz. Fotoğraf-şiir veya resim-şiir bir arada ve aynı zaman dilimi içerisinde kurgulanmalıdır/yapılmalıdır/yazılmalıdır. Bu tekniğin, profesyonel yaklaştığımızda önemli oranda estetik değer üreteceği kanısındayım.
Nasıl yapılmalıdır? Fotoğraf-şiirde, şiirin anlamsal ve çağrışımsal gücünden yola çıkarak fotoğraf karesini fotoğraf yapma tekniği ile, yani fotoğrafları birleştirerek düzenleyebilirsiniz. Veya fotoğrafı kurgulamak istediğiniz temaya göre çekip, fotoğrafın imgelerini destekleyecek biçimde şiiri yazabilirsiniz. Zor olan şiir yazmaktır; şiir ortaya çıktıktan sonra şiirin temasına göre fotoğrafı çekerseniz ve imge bütünlüğü oluşturacak şekilde birkaç fotoğrafı birleştirebilirsiniz. Resimde uygulayacağınız teknik de aynıdır. Fotoğrafta olduğu gibi ya resimden şiire ya da şiirden resme yönelmelisiniz. Hangi yöntem daha kolaydır derseniz? Bana kalırsa hem görseli hem şiiri aynı zaman dilimi ve aynı tema içinde var etmek daha uygun ve kolaydır. Resimde kurgulayacağınız imge bütünlüğü ile şiirde kurgulayacağınız imge bütünlüğü birbirine koşut olmalıdır. Ayrışmadan bir hedefe yönelmelidir, bütünlük oluşturmalıdır. Bunların, imge yönü ve okurda yaratacağı imgelem yeteneği birbirini bütünler biçimde olmalıdır. Bu yüzden, imge bütünlüğünü kurmak, çağrışım yelpazesini bir temaya yöneltmek, rastlantısal anlamı, çağrışımsal imgelemi ortaya koymak ve imgelem olanaklarını hesaplayıp görsel-sayısal şiiri kurgulamak; ayrıntı, zaman ve emek isteyen bir iştir. Bu, önemli anlamda sanat bilgisi gerektiren bir durumdur.
Sanatta sınır ve kural tanımıyorum; temel ve teknik gereklilikler dışında. Sınırsızlık, sonsuzluk ve yaratıcılık; sanatın temel ilkesi ve çıkış noktası görülmelidir. Örneğin görsel-sayısal şiir, şiir türlerinden bildiğimiz somut şiir ve görsel şiirle de birleştirilebilir. Fotoğraf-resim-görsel şiir-somut şiir-şiir, şeklinde de ele alınabilir. Yenilik ve farklılığın sınırı yoktur. Bunu engelleyen bir durum var mıdır? Yoktur. Yeni bir durum olarak düşünülebilir. Estetik değer yaratacağı inanılan her şey yapılabilir. Yapılacak bir tek şey vardır: Öğretilmiş olanları, dayatılmış olanları, sınır ve kural getirilmiş olanları buruşturup atmak. Bilgi, bilgiyi üretir; akıl, bilgiyi teknolojiye dönüştürür. Bunlar da şiiri geleceğe taşır. Düşüncenizi ve düş gücünüzü özgür bırakmak, sanatta yaratıcılığın olmazsa olmazıdır.
Görsel- sayısal şiirle ilgili olumsuz bir durum öne sürülebilir mi? Her şeyde olduğu gibi olumsuz birkaç yönü olabilir. Örneğin görselin şiirdeki imge ve imgelem gücünü sınırlayabilir, görüşü ortaya atılabilir; bu olasılığı da vardır. Görseli sözle uygun kullanırsanız bu kısıt da aşılabilir. Daha yüksek imge gücü ve imgelem zenginliği yaratılabilir.
Sonuç olarak Görsel Sayısal Şiir; görsel sanatla dil sanatını birleştirerek daha zengin, daha güçlü ve daha somut imge elde edebilen; okuru daha zengin ve kapsamlı imgeleme taşıyan; daha yüksek estetik değer elde ederek okur zihninde kalıcı ve sarsıcı bir tat bırakmaya yönelen şiirdir. İşte ben böyle bir yöntemi denedim. Estetik ve sanatsal değeri ile kalıcılığı hakkında gelecek karar verecektir. Ne var ki ortaya koyduğum görsel-sayısal şiir; her yönüyle tartışılmalı, eksik yanları tamamlanmalı, sıkıntılı yanları giderilmeli; eleştiri konusu olarak ele alınmalı; gelişime açık yanları ilgili uzmanlar tarafından denenmeli ve okur/yazar zihninde olgunlaştırılmalıdır. Akıl akıldan üstündür ve her ileri sürülen eksiklik veya güzellik, ek değer katacaktır. Bu tür girişimler, üzerinde düşünülmekle olgunlaştırılır.
Bunca sözden sonra, örneğin Sayfa-55 deki “Yağmur Çağıralım” isimli şiir, görsel-sayısal şiire bir örnektir. Fotoğraf karesi birkaç fotoğrafın birleşimidir. Gar, Güvenpark, Bakanlıklar’daki bomba yüklü araç ve canlı bomba saldırılarını konu alan fotoğraflardır. Fotoğrafların imgesel değeri aşağı yukarı birbirine yakın tema üzerinde konumludur. Şiirse bu fotoğrafların imge değerini ve imgelem gücünü daha ayrıntıya götürmekte ve daha farklı çağrışımlar ortaya koymaktadır.


UMUT BEKLER BİZİ
Selâm duran geceye bilirim, ellerin var kınalı gibi
Etten heykeller el birliği, elleme sicimleri elinde
Beşik kertilmiş ölümler, yetişemem emzikli bebeler
işte
Aklın yok gibi görürüm, sırtında mimar, kıvırcık
tilki
Kınından çekilmiş acılar demlenir, olsun, alışık
kellemiz
Sendin orada, bir ayıp açar, bir ayıp kapardın
bilirsin
Durma, kırılmaz kemiklerimiz, hedef olalım dünkü
gibi
Tarih keyifsiz yolu kesilmiş, bir kin ki deme gitsin
Bir gizlisin bir gizli, belki bizsiz öyküler çatılır
şimdi
Uyur uyanıksın görürüm, uyurken gülüyordun ne güzel
Kalkıp gidelim, aklım dağınık bak, gecelere götür
bizi
Üşüşmüş sinekler, arıdan bal söker göremezsin
Çakal sürüsü dünün yakasına ilişik, sezemez önünü
Gir koluma yürüyelim, yolunuz yol değil; hem de sisli
İri kelepçe, çok iri, sus, içinde büyüt, ıska geç
düğümü
Bir direnir bir alışırız, alışkılarımız sersem
tutkal gibi
Sağımız solumuz boynundan sürgün, akıl irisi
Bir öylesin bir onunla sevgilisin, bilen bilir
kimsin
Engel engele ekli geçersin gördüm, sen bilirsin
işini
Gel desem bize, buralarda adından vururlar seni
Bizim gibi bilme, kısır laleler ısırır keskin dişli
Barbut oynuyorsun bu iyi, üterler dilinden dinle
Bugün günlerden sessizlik, acı doğrar fırtına bizim
gibi
Üşüyorum gidelim, gözlerim dağınık bak, sabah bekler
bizi
Saklan, şu denizin gürültüsünde ıslanalım, aklımız
linç
Adımızı silelim şuradan, bilmezsin kim vurduya
gitmesin
Göğsümde kara saplı satır nöbeti, ağrı delisi değme
gitsin
Kurtul gidelim, ayaklarım dağınık bak, umut bekler
bizi…
Kasım 2019
SEVMEK YÜK GELİR ÖLÜME
Taze ışık yumuk gözlerimizde
Acemi nefesle ayyuka değerse eğer
Yürürlüğe girer şu öykü, işte bizim sevdamız.
İki kör kapı, ödül yüklü loş tünel
Uçtan uca varışımız tez erimli davamız
Altın sarayların al duvaklı gelini olsak bile
Ne çıkışında ne bitişindeyiz
Ortak öykünün iki ucunda
Oylum ömürlü sahtiyan kelebekleriz.
Aklın peykine asılıysa saf denge
Donsuz şu kürenin kevgir kucağında
Küheylan olmak ne haddimize
Hüznümüze beden biçilse belki
Kızıla ustura vuran yine eylül, bizim yazgımız.
Eller yanlarımızda bir de demli sesimiz
Bir dem gelir her dem gideriz
Umut yük değildir sevdaya, biliriz
Beklemek de öncelik değil özleme
Sevmek yük gelir ölüme, kimseyi beklemeyiz.
Ahdimiz, gücümüz, sür gitsin yüz güzelliğimiz
Zırhlı bir muhripse ağırlık merkezimiz
Bu umut bir şeylere gebeyse şu örende
Genlerimizi taşıyan bir can ya da canan gibi
Bir duyumsama, bu görme, duygulanım
Kırılma noktamız nefrete kalkansa eğer
Rahvandır zaman, bizim için beklemez
Biliriz göz göze gelmeler sığmaz sözlere
Safrandır özlemler, bu duygu anaforu, ruhsal denge
Sevmek yük gelir ölüme, biz yine severiz…
Eylül 2018
Senin gözlerin değil mi bunlar
Ne güzel özetliyor Venüs’ü
KUM TANELERİ
Bakışlarımda güvercinler uçururdum
Sözlerimde beslerdim yılkı taylarını
Masal ülkesiydi çocuklar yüreğimde
Üstü sende kalsın derdim gökyüzünün
Sırçalı kaygıya vurulmadan önce…
Özgünlüğe alkış yağmuru indirirdim
Delidolu geyikler koşardım özgürlüğe
Örtüsüzdü yüreğim kar beyazı gülüşlere
Sehere bakışımda erirdi çivit mavisi
Özlemim denizlere gebeydi, bulut olurdum
Façalı seviler veresiye olmadan önce…
Solumda cömert öykü, önümse çıkmaz
Geldim de geçiyorum süregiden kavgadan
Ne sevgili tayfam ne özlem ufka değer
Ak vurgun gözlerimde, işte çattım hançerimi
Bahar ateşi zincire vurulduktan sonra…
Asrın nesnesiz kapısı, akan yıldız yalnızlığı
Bitimli gecenin beşiğinde kum taneleri
Saçılıp ritimsiz ezgide eridikten sonra…
Nisan 2019
DÖRT AYAKLI BULUTLAR
Şirret şimşekleri besler nasırlı avuçlarda
Baş üstünde süzülen şu çılgın bulutlar
Yağmursa bahane çiler geçer, toz bulanır
Her yer sarı, kuru otlar, dört mevsim, dört iklim
Yaşamları uyutmuş boz bulanık inançlarda.
Kıvılcım özler şimşekler, elinde mızrak
Çocuklar, kadınlar, acı barut kokuları
Gözlerinde afyon ateşi, sevgiyse kofdil
Boyar hırsla gökyüzünü, fırçası ehil
Bir yarıya daha karanlık, boya, buhur, peçe
Cenge cepkeni hazır kadınlık saflarında.
Dört toynağı atının, dört vuruşu toprağa
Tırıs her basışta, boşalır, çözülür, ezilir
Eksiği suçundan süslü kafa taslarında
Dört paraya kırk haydut besler usu
Ceberut bir geçmişe yaltaklık erlik görevi
Gün yüzü görmemiş, dört görkemli yaşamlarda.
Nalbant nallama yerine, dörtnal dört toynağa
Gerilla zekâsı, doğaya kanun koyar kasıklarında
Dört kültür dört fırtına, ölüme yenilikçi devrim
Böyle mi okunmalıydı, bilime ne gerek dört kitabında.
Düzgüler üstünde güneş var ey dört ayaklı bulutlar
Kur devrim giyotinini, aklın evrimine özlem var.
Mart 2014
Ne güzel insanlar yaşar
Çakıllar
arasında beton aşklara inat.
ÇEKEBİLİR MİSİN TEMİZE
Çekebilir misin temize
Yüreğimdeki karalamaları
Kâğıt kalemi alıp yan yana?
Aydınlatabilir misin pırıl pırıl
İçimdeki akşamları
Gündüzü geceyi koyup bir aynaya?
Tutabilir misin bakışlarımı
Seyrederken kayan yıldızları
Ayla güneşi taşıyıp kucağıma?
Ekim
2013
KÖRÜKÖRÜNE
Kalleş bir egemenlik kaygısıdır süregiden
Derilir, deşilir kapı gerilerinde
Esintisi, alevi kabzalarda apayrı
Ne güneş kültündendir kaygı
Ne insan ukdesindendir saygı
Ne şahbaz ne de şahmeran saltanatı
Mistik yarı felsefeden yontulma
Sarışın çağa bağsız örümcek ağı.
Şu ölçüm ki ne ölçüm akıldan gayrı
Ne terazi teraziliğinde adil
Ne dara daralığında ehil
Ne de yük ağırlığına kefil
Alışıldık bir kavgadır işte süregiden
Manşon körü körüne, piyon körü körüne
Sokaklar öteberilerle örülü, al vur ötekini ötekine
Kültür tayfıdır bölük bölük düşen
Tarih doğum yapıyor
Fırtınası, tırpanı entelektüel birikime.
Zapturapta yaşamalar, yatırımsa ölüme
Mazbutun etinden soyulmuş
Bir yığın kemik üstünde.
Haziran 2018
Sen
öl ölebildiğince kardeşim
Ben
senin için çok güzel üzülürüm…
OL
Ne iki dudağımız hükmeden
Ne örekemiz kerpeten
Ne de donumuz pazarlık konusu
Ne tacımız var başımızda
Ne baş gardiyanıyız memleketin
Ne de yolumuz kuşkuya sergen
Her yol bir yoldur sonlu değilse
Her varış bir duraktır adı sevgiyse
İster ırak ol ister yakın
İster siyah ister beyaz
Yahudi ol, Hristiyan, Müslüman, Ateist ol
Ha sağdasın ha sol kulvar
Devrimci, sevici, korumacı
Kim bilir yolsun yolaksın belki bulvar
Erkek ol kadın ol
Şiddete yaltaklığın, teröre kaltaklığın
Nefrete kolçaklığın, insana kaypaklığın yoksa
Mevlâna deyişi “…gel…”
Aklımın dibi ol.
Ne ayırır kenara koyarım
Ne kayırır başa sararım
İnsansın, baş üstü sayarım.
Aralık 2018
 |
YEDİ TEPE |
YEDİ TEPE
Kültür
gürültüsünü eteğine eleyen şehir
Yedi tepe,
aşiyan, akıl sevdası
Ne neşeli
yüzerdin ahşap evlerinle iki deniz arası
Ne güzel töze
vardırırdın sana değen elleri
Ne istekli
bakardın örtüsü saydam günlere
Sipersiz
kasketlerin, altın boynuzun, boğazın
Göğe değen
parmakların, dünyaya el eden bakışın
Ne ağırbaşlı bir
sevdaydı o göz alabildiğine
Kahkül
ayrımından sırtlan dünyaya
Kulak ardı
edilemez ezgili fısıldayışın.
Maçka’sı,
Şile’si, Çamlıca’sı, Moda’sı
Üsküdar’a
çıkarken yolum üstü tutku havrası
Usta bir
marangoz gibi yontar belleğimi
Gözümde eriyor
yırtık bir ünlem gölgesi
Mistik
gürültünde darlanıyorum şimdi
Neftli
düşünceler, şuh elbiseler, ebabil uyarısı
Kirinde kalpazan
becerisi gizli
Kâgir
binalarında bencillik virüsü
Salındıkça
bulvarlar, dağlıyor çağsıl derini.
Boğazın ülkülere
çalımlı akıntısı
Şer dünyaya
yüzen ince belli şilebe
Sarıyor içimden
bir şeyini, bir şeyini
İrileştikçe
kırmızı yaşamalar keşmekeşi
Haliç'ten
Basra’ya doğru saplıyor mihverini
Salaş sokakların
bunalımlı yolcusu
Sinan'ın minarelerine
asıyor kaderini
Kiliseler,
sinagoglar darmadağınık
Terk ediyorlar
dünden doğma yerlerini
Ve boyadıkça
karanlık göğün açı ortayını
Sırlı
korkuluklar uygun adım üçer beşer
Camilerse
bodrumlarda besliyor minarelerini.
Yadsıyamam, Yeditepe,
sırtlan sahası, aşiyan
Hâlâ bir
tasarımda kanıyor ellerin
Ayırdına
varmadığımı düşünme derinliğini
İsminde bile ne
çok şey gizli ötesini geç
Her güzellik
diri kalabildiği kadar bilirsin
Uyma egemen
dillerin sersem vargılarına
Temelin bile
koca devin entelektüel zemini
Zemin
sarsılıyor, kirli düşün lekesi belli
Çıkar artık
cebinden fildişi ellerini
Bak aşklar aşkı
deşeliyor, metelik tarih kefeni.
Yıldızlarından
düşsel önyargıyı çekiyorum
Sense iki nokta
arası bir çizgide eyleniyorsun
Eski bir akımın
sanrısı sızıyor gülüşlerine
Pisagor senden
önce yoktu İstanbul
Fatih de yoktu,
Hezarfen’den önce uçan da
Antik ekinin
otantik yanında komşuluk ilişkisi
Taşın toprağın
altında boynuz, bu ikilem
Geni eskitilmiş
çekirdekler çimleniyor göbeğinde
Doğmamış
yerlerinde yenilikçi kösnül düşler
Kalpazan
kusurları Ortaköy'de bulvar
Bundandır göğe
yürüyen parmaklarına dil sürmem
Gök mavisindeki
yerinde kulampara gözler var.
Nisan 2014
MENEMEN’DEN ÇANKAYA’YA
Güneşe yürüyen
Takalarımız,
filikalarımız vardı
Bıyık altında
zulümleri süzen
Yüreklerini
işgal öykülerine asmış
Avuçları nasır
Yüzleri kahıra
zemin
Kızlarımız,
yiğitlerimiz vardı.
Duvağına
tebessüm yasaklı
Duruşu sıska,
göğsü direniş kalfası
Aya dön yüzünü
deyip
Ayaza türkü
okuyan Fatmalarımız vardı.
Sığınacak
makamları yoktu kıtlıktan
Öç alacak
kimseleri yoktu yokluktan başka…
Biz ve
onlarsızdı işte
Bebelerinden
önce varmaktı hedefleri sehere
Hani şu tarihin
üzerine çullanıp
Bizden değil
diyerek kefensiz gömdüğü
Afyon’dan
İzmir’e postlarını sermiş koca dağlardı.
Güneşi sulayan
ırmakları vardı
Mavzer dipçiğine
asılı umutları
Sarı sıcak
ovalar uçsuz bucaksız
Ortasında
kuruntulara tutunmuş
Evlek evlek gelinlik
kızlar yaşardı.
Öyle yaşarlardı
ki
Sabah gelip
akşam giderlerdi
Bazen ahşap
kapılardan güzellik yontarlardı
Bazen de plastik
makaralara yokluk sararlardı.
Tebessümleri bir
asrın özeti
Kızgınlıkları
insan kalmanın kereveti
Yolcu görse
yolcuyla yol olur
Bir düşmüş görse
ayakta olmaktan utanırdı.
Yaşmaklı kızlar,
çarıklı efelerimiz
Has öyküler
taşırlardı kuşaklarında
Bir içim su gibi
duru
Alaca karanlık
ezgi ekseninde
Sehere galebe
çalarlardı.
Aynı ağacın
dalları gibi
Biz ve onlarsız
yaşarlardı
Ne ötekiydi ne
beriki; öyleydi işte
Öyleydi öyle
olmasına, nasıl bilebilirdik ki
Bu kadar da dar
zamanda
Bunca
tekno-çağda
Güneşi kana
bulayacak hırsla
Diri diri
canlara nasıl çakmak kav çakarlardı?
Sen de dönence
ben diyeyim dönüşüm
Menemen’den
Sivas’a, Sivas’tan Çankaya’ya meğer
Veremli, upuzun
çatlak bir damar vardı.
Karnı deşik şu zamanda
Özgün ve müzmin
atellenmiş kırılma noktaları
Altından al
üstünden sal
Kırıldıkça
direnek hatları
Demem o ki
alevle sıbyan saçları tararlardı.
Kimler dememişti
ki
Cehaletin
böylesi ne ejderleri
Ne canavarları
ortalık yere başı boş salarlardı.
Eylül 2018
 |
MARMARİS
MARMARİS
Köyceğiz’den
Sultaniye’ye
Beyobasın’dan
karga tulumba Zeytinalanı
Ölemez Dağı,
Dalyan’ı
Kaunos kucağında
sele serpe Byblis
Karetta
keratanın anısına dokunur.
Gökova, Akyaka,
Sedir Adası
Sıtma ağacından
sığla ağacına
Çam balı, harnup
pekmezi, eşek nalı
Nefes alımı
mevsimlik ırgatlar gibi…
Aksaz’dan
Turunc’a gölge dipliğinde
Sarıana’nın
ineklerini sağasım gelir.
Balıkaşıran’dan
Ege, Akdeniz’e
Sarı sandalye
atıp oturasım
Testi göğsünden eğilip
öpesim var.
Yakışır hani
maviye sarı bilirim
Bıçak sırtı yol
öyküsü söylenir
Yalancı
Boğaz’dan adalara
İçmeler,
Selimiye, Datça, Mesudiye
Dat çalısı,
Datça danası, badem ağacı
Can Yücel
anısına
Apollon,
Posedion nöbete kalkmış
Kleopatra göbek
dansında, görürüm.
Uzanalım şöyle kıyıya
Gözlerimize
Gökova aksın.
Büklüm büklüm
bükler, oyalı mendil
Sonra Palamut
bükü bir tutam sümbül
Knidos’ta sevda
oylumu
Rodos’a sırtını
verip
Akdeniz’de
yorgun söz diline küser
Nâzım’lar
Süreya’lar tanyerine uzanmış
Durup sevgi
yolundan Flortlar’a**
Bir aşk ki paçoz
akşamlardan düş yüzer.
Ağustos 2019
** Marmaris’ten Dalyan’a kadar olan koyların Norveç Fiyortlarına benzemesi nedeniyle FLORT’lar diye yapılan bir benzetmedir.
|

Sen koymamışsın beni
Benim koyduğum yere seni
Kayıtsız, koşulsuz, karşılıksız
Nasıl da seyrederdik
Başı pudralı şu sarhoş küreyi
BİRAZ SEN BİRAZ BEN
Biraz sen koy
Biraz ben koyayım
Koy koy yüzüp
Koyultalım şu şiiri
Koygun olsun
Koyaklı başkente
Konup şöyle
Koyun koyuna olalım
Koyunu bol dünyada…
Biraz sen ak
Biraz da ben
akayım
Akarsu olalım
Aklanalım
Ak-geç dünyada
Biraz sen ağla
Biraz ben
ağlayayım
Ağlaşa ağlaşa
avunalım
Ağıla çevrilen
şu dünyada.
Biraz sen gül
Biraz da ben güleyim
Güle güle gül
olalım
Gül-geç dünyada
Biraz sen sev
Biraz da ben
seveyim
Sevgili olalım
Sev-geç dünyada
Haziran
2015
Dil
kusmuğu şiir olursa…
ŞAİRİMİN YENİ YETME HALLERİ
Dokunursun ki
zihnine dolanır
Menzili sersem
kavram dokuları
Devşirme
terimler serçe şımarıklığı
Söz yıkımları
eğreti temelinden
Ne darası
nüktedan ne yükü felsefi
Kuru yaprak gibi
rüzgâra gebe
Urbalar ön
safta, cephede yine ben kavgası
Özenti şairimin
yeni yetme halleri
Dahası cürmünden
yüklü söz sultası…
Bakarsın buruk
bir tebessümle açı ortayına
Vurulur göğe
sarkan yerlerin
Sürülür yüzüne
kurgunun sunturlu yongaları
Ensiz alışkı
sürüsü damarlarında akıntı
Göz süzüp
hüzünlü bir kaygıya sarılır
Erir ki en
kallavi tutamakların
Eteğine ateş
yaktığın dünya görüngüsü
Mideden nasırlı
sersem bir olguda vurulur.
Sonra yine
bakarsın ki güncel güruh tazeliği
Yeni doğmuş
kusur kadar kedersiz
Yetimhaneden
mezun imge sürüsü güncel
Gediz’i
yatığından çevirmiş gibi emin
Mangal-kül
meselesi hani olur ya
Ne dilde incelik
ne sözde yaşam kımıltısı
Sözü mü alırsın,
dizeyi mi tutarsın ucundan
Sanki demirci
örsünde şiir dövülür.
Aralık
2017
Gönül
hırsızı gibi
Bakışıma
Gizlice
sokuluşunu sevdim.
SINAMA BENİ
Sınama beni
yokluğunla
Astarsız özlem
sıvanacak yerlerim
Dilime sağdığın
iri gökyüzü
Bilmez susmanın
masumiyetini
Elinde işte
genel geçer resmim
Dizgesinde
ünlemler asılı
Ser ıslak
tebessümü yüzüne
Değdikçe özüme
beslenir kimsesizliğim.
Kınama beni
dizelerimle
Geçirilir
yansısından dikey dizgelerim
Göz yürek
bağıntısı en duru yolum
Özlemimse en
kalabalık yokluğum
İzle incelişimi,
al gözlerimi nesnelerden
Düşüm sivri
dilli dolaysız ünlem
Süzülür metinler
arası denklemlerde
Öznesi, göğe parmak
atan dizelerim.
Mart 2016
An sıyrılırsa yükünden
Sıyrılır kuytu
yerlerinden alaylı sırıtışlar, sinsimsi
Bir nehrin
akışını ters çevirmiş kadar emin
Yunmuş beyin, kasketli
hücre, eğik yelpazesi
Daralır göğünde
antetli boşluk, bedel bizim.
Sonra
kavuşturulmuş kollar olmuşluğa vurgu
Bağdaş
kurmuşluğu kerevete nalıncı keseri
Palavrayı
yürütür kahve telvesi kıvamına
Hoşluktur
boşluk, ardılı ikindi sarhoşluğu.
Kaygı üstünde
korku, kovuşturulmuş öykü
Hemfikir tamamen,
duydu duyalı
Soyulmuş
gökyüzüne sorgusuz vurgunluğu
Çözümsüz tek
şey, o şey zihin kemendinde;
Özgürlük
Ve yine özgürlük
iki ayrı şey, bedel bizim.
Mayıs
2015
KIRIKLAR
Derinliği
gürültüsüz endişen
Gözlerine üşüşen
direniş
Kaşın eğikliği,
edilgen duruşun
Olanak yokuşu,
kurgusal tepkin
Kerelerce ay
kırığına vurulur
Gelmişe geçmişe
geçirgenlik
Yaşamalardan
çözülmüş zaman
Olsa bir arpa
boyu çözelti olur.
Gelmişlik bir
kez, gitmek bir kez
Hesap masada üç
beş metelik
Karanlık
yanlarını kaldır göğe
Süzülsün gök
üstümüzden
Ve doğur
gözlerini bulutlar eğilsin
Daral taşır hani
gönülde durgunluk
Bazen deniz
mavisinde insan
Bazen de gök
morluğunda boğulur.
Neresine değsen
de hüznün
Kaç büküm eğilse
de yüzün
Çoğu kez çeşni
kırıklar
Aynı an, iki
yoğun ağrı
Ömre bedel tören
olur.
Ocak 2016
 |
DÜĞÜM
Cephesiz savaşım, eşiğindeyim Aklın akla dişe diş olanı Hangi ucu bilmem nereye eklesem Yokla çoğulun didişmesi gibi Düşler arası ağrılı beşikteyim.
Zihnimde düğünüm, değişimdeyim Direnir dili geçmiş ilintilerim Değerim tarazlanan yerlerime Bir şey bağıntılı illaki bir şeye Sevişmek sevmenin ardılı örneği En uzun elleri, biraz parmak uçları Ne varsa en görünesi denizleri Kayıtlı olsa sevişmenin tarihi keşke Taze ceninde terlese hüzün Işığın biçimle kucaklaşması gibi Her doğumda kör düğüme erişmekteyim.
Palansız kentim, ateşindeyim Isıl işlemde direnişim Tavlanan bir çözeltiyim işte Demirin paslanması gibi istem dışı Demirci örsünde genişlemekteyim. Mart 2016
İT İZİ
Soluk benizli
tülbent sosyolojiye
Ya da sıradan
şölen çağrılarına
Analitik
bakmaya ne gerek bir an
Malzeme
çelimsiz, ham demirden
Isıl işlem
fırınlarında çağın
Gürültülü
kentler kurulur
Çöl yeline
kattığı kimliğinden.
Medeniyeti
yerde çiğnenmişti zaten
Çolak devrin
ırgatları elinden.
Yeni doğmuş
gibi tuhaf şaşkınlık
İrsi midir,
öğretildi mi gerçekten
Sansar
çocuklara bu kekremsi kültürden
Uzun Oğuz
uykusu mu ne
İt izi soyar
kendi “bahadırında”
Kamburunda
eniklemiş çelimsiz külçeden…
Nisan
2014
KÜL KEDİSİ
Bir zamandır
sen öyle
Uzun
bacaklarınla bembeyaz yatıyorsun ya
Seni şu tuvale
koymadan edemiyorum Külkedisi
Bakışın törpü,
suskunluğun bıçak
Kırmızı
yakışıyor dudaklarına, bir o kadar gülüşüne
Renkli bir
kuru kalem düşünde ince uçlu
Gözlerimi
çiziyor tam oraya
Sol yanın
vuruntulu bilirim ve şu mizansen
Ne var ne yok
saklamışsın avuçlarına
Düşü düşe
sarıp üstüme koşuyorsun…
İşte o an ben
Yalnızlığın
tadını bir kez daha seviyorum…
Sen ne dersen
de dillerine dolanayım
Salma atlarını
üstüme bu kadar tez
Sevmenin
bedeli ağırmış deyip geçelim
Susma öyle
susturulmayı hak etmiş gibi
Bilirim
cengaversin sen yüreğine karşı
Dibine tokmak
vurmuşsun şu dünyanın
Kalçana takıp
zillerini
Çarşıyı
birbirine katmışsın durduk yerde
Avuca sığar
panda yavrusu yumuşaklığı
Kumkuat tadı
var ya o dudaklarında
Ellerim varmaz
tombul yerlerini tutmaya
Zor zamanların
açılmaz kapıları işte
Bir kilit daha
kondurursun şu akıntıya
İşte o zaman
ben bir kez daha kaybolurum…
Gurur mu
duymalıyım senin bu susmalarından
Bilemedim
nereye saklarım sessizliği
Bakışımı özgür
mü bırakmalıyım üstüne
Her kentin
kapıları bizim gibi örtük değil ki
Değme bana, sen
yine de gezdir ellerini
Kaleminin
ucundaki mürekkebe
Ansızın
bulaşabilirim ben, sabahı bekle…
Biliyorum sen
yüreği yeter bir ‘ay’sın
Üzümler senin
için kararır bu akşam üstü
Pireye yorgan
yakarsın, girilmez dengine
Var sakla
kendini
Oyalan dünya
işleriyle nefes nefese
Zordur bilirim
gözlerini kaldırıp bakamamak
Karıncanın
ağzındaki yüke
Ve üzerine
düşmüş bir çift göz bebeğine
Pulla gitsin,
sen bir zarfın içinde ipek kozasın
Ne o, parmak
uçların bir boşluğu tarıyor
Bir görünür
bir susarsın, susmaların karlı dağ
İlik gibi
yatıyorsun şu tuvalde görüyorum
Düşlerini al
götür yanında buraya sığmıyor
Saklama
gözlerini öyle suçlu gibi Külkedisi
Her bakış, bazen insan
yüreğinde acıya oturuyor…
Ocak 2020
Şu dizelerin yok mu senin şu dizelerin
En olmadık köşelerime
Kök salıyorlar durduk yere…
UZAK BEKLENTİ
İç sürgünüyüm işte şehrimin
Hüznüne olta atan balıkçı
gibi
Bembeyaz dizilişim,
üstündeyim şeklimin
Aysız geceler kaygılı,
uyanışım uzak beklenti
İçlenirim menfezlerinde kıraç
başkentin.
Duyusal bir kımıldanışın
gelir geçeriyim
Dokunurum şu sanrının
eteklerine
Kalp göz arası şehla yol
izleyişim
Çetrefil bir çekilmezliği
taşır örenlerime
Gecikmeli gelişim, yine uzak
beklenti
İçiyorum Akdeniz’i kristal
tas biçimim.
Ekim 2015
Biraz mavi koysaydın ya
avuçlarıma gözlerin gibi
Neresinden tutup aklımı asayım
saçlarına
Benim suçum niye bu kadar
büyük, insanı sevdimse
Yaşamak nasıl güzel olur,
bunca ölüme karşın
Yoldaş olsun diye mi doğurdun
beni, acılardan anne
Dünyanın bütün gecelerini
toplasam
Gündüzlere yer açabilir miyiz
hiç gölgesiz
Pişirmiş zaman gözlerimi,
kirpiklerim dağınık
Bakışlarım kavruk bak
Gökyüzünü üstüme örtsem
sığmıyorum
Niye gökyüzünü bu kadar dar
diktin anne.
Gözlerimden çiğdem gibi
saçılan şu acılar
Nerede boynunu büküp bir aşka
tanık olacaklar
Öyle derdin ya, yaşanacak
aşkları acılar doğurur
Asır hırsızlığına soyunmuş şu
haydutlar
Düşlerime göz dikmişler
durduk yerde anne
Artık son gece olsun bu,
toplayıp kaldıralım masal dağına
Ellerin gibi sıcak, bakışın
gibi kendinden menevişli
Rastlantıya bırakılmaz derdin
güzel günler, yinelerdin
Alnından öpelim sabahların,
bir kez daha, bir kez daha öpelim
Elden ele verelim bütün
ışıkları, birlikte yürüyelim anne
Varınca hani oraya, gülüşünü
neresinden bölsem de
Alsan kalanlarımı yumuşacık
kucağına
Üşüyorum, uymuyor en küçük
parçalarım, sığmıyor işte
Düşüyorum tut elimden,
düşüyorum işte
Ben toprak oldumsa olacağım
kadar
Sözleştiğimiz gibi masal
dağında
Son kez emzirip yeniden
rahmine koy beni anne
Şubat 2020
Ne güzel seviyoruz
insanı
İnsanın
insandan kaçışını saymazsak…
YENİLİK ÖFKESİ
Eksiltiyor kalanları,
belleklere tutunanları
Çelimsiz çerçeve çiziyor,
ahşaptan
İçi yüksüz bir geçmişi
koyuyor da gözüne
Haşhaş çiçekleri dikiyor
dibine bunca mor
Bir bir çekip gömüyor oysa,
yeniye doğanları
Küsülmüş zamanı işliyor donuk
resme
Yeniliyor ne yapsa,
yenileşmeyi cepte tutarsak
Kobay sesleri upuzun uzuyor,
susuz şadırvandan
Afyonu patlamış çekirgeyi
dikiyor da pencereye
Kin yazıyor bire bir bin bir
renk, ödünç fırçadan
İyi ki oldu, olduruldu,
olageldi öteden beri ne güzel
Burnu kendinden nükteli,
eskiye özlemler
Düşsel bir servet yenik
düşer, yenilik öfkesine.
Şubat
2015
Aidiyet
duygusu işte
Tarihseldir,
irsidir, bulaşıcıdır;
Geçelim
bunları yüzüle yüzüle öğrendik, biliyoruz.
Zühre’nin
gülüşü kadar sıcak
Yuvasından
atılmış kuş yavrusu gibi masum buluyoruz.
Sürtülmelerden,
deneyimlerden
Adaletsizliği,
şiddeti, terörü, savaşı olağan görmenin
Ve
de estetik beğeninin temel bileşenidir anlıyoruz.
Oysa
bizim aidiyet duygumuz
Ne
savaş tamtamlarını ne şiddet yamyamlarını
Ne
inanç kalpazanlarını
Ne
egemenlik militanlarını
Ne
de kolay ekmek sırtlanlarını kümesinde besler.
Çünkü
bizim aidiyet duygumuz
Candan
yanadır, insana varmaktır
Nihai
ereğe sarılmaktır;
Adamca
yaşamak, kardeşçe yaşamak
İnsanda
insanı, kalpte kalbi
Batıda
doğuyu, karada akı
Ve
bilinçte sevgiyi çoğul kılmaktır.
Bu
duygu ki aidiyet duygusu işte
Memleketimin
sırlı gökdelenlerinde
Karnından
yarılmış bir karpuz gibi
Yarı
kırmızıdır.
Nisan
2018
SALGIN
Ya
çağrıldılar ya da bir bir kendileri gelip koyuldular
Aktılar
yel gibi hücreden hücreye sinsi sinsi, büyüdüler
Bir
vardılar bir vardılar, çoğu zaman yok gibi göründüler
Gördük
hani durduk yere birer birer öldürdüler kınlarını
Küresel
kaygının, kasırganın anaforuna bağdaş kurdular
Yalnızlığı,
dokunulmazlığı dolayıp dolayıp kalabalıklara
İnsanın
insandan kaçışına maskeli mühür koydular.
Dehşete
düşüren görünmezliği, bilinmezliği, bilemezsin
Çaresizliğin
dönüş günü, birbirimizi yediğimiz zaman ardı
Tapınaklar
kimsesiz, kilit vurulmuş aşklara, düğünler tek kişilik
Karantina
durağında bir tramvay öksürükle güreşiyor
El edip
dünyayı evlere taşıyan garip sosyal yara, şehvetli
İlgi
alanımın ötesinde bir öyküsün, öyküdesin ne bileyim
Gelecektin
belliydi, doğa yenilemeliydi belki kendini…
Gündelik ölümler bugün, yarınsa geride kalan
kasırgalar
Seninle yaşamaya alışmak mı dersin, nasılsa öyle olsun
diyelim.
Küresel sınav kaygısı, geçmek ya da kalmak var bu
yarış zorlu
Bir baştan bir başa vurulacak kusurlu yerlerimiz,
görmeli
Bu da geçecek, bakma tutuklanmışsa bütün gülüşler
Ne şeyh ne tarikat ne aktar uydurması ne de
egemenlik sultası
Bilim var bilim, akıl aklı kurar bulur bulacak en
aydınlık yolu.
Sen sevmeyi unutma kendini, bütün can taşıyanları
Ve sen yaşamayı sev, yaşamak yaşatmak güzel şey
Orhan Veli’ye anımsatma belki en vurucusu, en
sarsıcı
Ne “Hava bedava” ne “Su bedava” ne aşklar tek
kişilik anlamlı
Safrasını atıyor, ücretini istiyor ücretini
kirlettiğimiz dünya
Hadi yıka, arıt salgını, savaşları, kavgaları;
sevişelim
Ödünç ver yarınları ödünç olsun çocuklara, üstü güzelliğe.
22 Mart
2020
BENLE
BİZE GİDELİM
Nasılsa
öyle olsun işte biz benle evdeyiz
Akça
kadınlar kendilerini gizlesinler ayıplarında
Yangınlar
ortasında sıska birer çalı çırpıyız
Yansak
da sizlerin umurunda değil, bilenlerdeniz
Ne zaman
ki başınız sıkışırsa anımsanacağız
Biz bize
yeteriz de “bizde” ben de var mıyım, bilemeyiz
Can
alıcı öyküler geçelim, yaşanadursun dehlizlerde
Kelleler
semiredursun kulpundan tuttuğu teknelerde
Akıl
almaz bulgu bunlar, sığdırılır yasalara ne güzel
Bilirsin,
kibir sığmaz egemenlik dersinde kefelere
Topuzundan
alır her kantar oynaklığın gücünü
Ayırgılar,
kayırgılar, yanılgılar yanılmazlar
Gün
gelir mahzende kabuklarını soyarlar tertemiz
Her
tarağın oynak bir açısı vardır saçlarını tararken
Tara saçlarını aklım; benle bize
gidelim, umut bekler bizi… Nis-May
2020
“Umut
Bekler Bize” isimli Görsel-sayısal şiir kitabına ulaşabileceğiniz adresler
(örnekler için):
Katman; şiirde birbirine benzer belirli özelliklerin;
içsel, dışsal, fiziksel, duyusal nitelik veya niceliklerin, bir arada bulunduğu
bir yapıyı belirtir. Ses, anlam, anlatım gibi…
Çağrışım yelpazesi: Okurun çağrışımla ulaşabileceği en geniş anlam alanı.
Yaşam Öyküm 64
yılında Eskişehir’in Mihalıççık ilçesi Kızılbörüklü köyünde doğdu. 1985’te
Kuleli Askerî Lisesi’ni, 1989’da Kara Harp Okulu Makina Mühendislik bölümünü
bitirdi. 2007 yılında Selçuk Üniversitesi’nde Yönetim Organizasyon konusunda
yüksek lisans yaptı. 2014 yılına kadar yöneticilik ve bilgi yönetimi konusunda
değişik görev yerlerinde çalıştı. TSK’dan 2014 yılında emekli oldu. Bilgi yönetimi, iş sağlığı ve güvenliği,
gayrimenkul değerleme gibi özel uzmanlık alanlarına sahiptir. 2011 yılından
beri sanat bilimi, dil bilimi, resim, öykü, deneme ve özellikle şiir üzerine
çalışmalar yapmaktadır.
Yayımlanan
Kitapları:
Bir Damla
Suda Halkalar, şiir kitabı, 2018, Temren Yayınları.
Saf Sanattan İnsana, Şiir Çözümleme Tekniği ve Şiir Eleştirisi, sanat
çözümlemesine yönelik kuramsal kitap, 2018, Trend Yayınları.
Umut Bekler Bizi, Görsel-Sayısal Şiir Kitabı, Mayıs
2020, (e-kitap)
İmgelem-İmge-İmgelem, (Denemeler-1) (e-kitap) Vedat Günyol 2020 yılı 4. Deneme
Yarışması Seçici Kurul Özel Ödülü, Mayıs 2020
Şiir/Sanat Çözümlemesi (Denemeler-2) (e-kitap) Mayıs 2020, Homeros Edebiyat Ödülleri 2020
Bir Şiiri İnceleme dalında “Turgut Uyar’ın ÜÇYÜZBİN Şirinin İncelenmesi”
üçüncülük ödülü alan inceleme bu kitaba alınmıştır.
Sanatsal Denemeler (Denemeler-3) (e-kitap) Ocak 2021
UMUT isimli
şiiri, Güncel Sanat 11. Kaygusuz Abdal Seçici Kurul Özel ödülüne uygun
görülmüştür.
ŞİİR
SARNICI (E- DERGİ)’nın,
kurucusu, editörü ve yöneticisidir.
Sardunya
Zamanı Şiir Seçkisi, Türk Dünyası Şiir Seçkisi, Şiir Kalbimizde Şiir Seçkisi ve
Nar Öykü/Şiir Seçkisinde yer almıştır. Deneme, makale, öykü ve şiirleri, yazın
dergileri ile diğer yayın ortamında yayımlanmaktadır.
6
Mart 2021
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder