Umut Bekler Bizi (Görsel-Sayısal Şiir Kitabı)









Umut Bekler Bizi
Yaşar Özmen

     Görsel-Sayısal Şiir Kitabı
 Kitabım; tablolarım, fotoğraflarım (fotoğrafların bir kısmı alıntı ve birleştirmedir.) ve şiirlerimden oluşmuştur. Görsel estetik değer ile anlamsal estetik değeri bütünleştirme denemesidir. Bilgisunar (internet) ortamında PDF formatında yayımlanmıştır. 
      Ticari bir kaygısı yoktur; kitap bütünlüğünde paylaşılabilir. WEB sayfalarında kullanılabilir. Şiirler, herhangi bir kaynakta yer alabilir, kullanılabilir.
      Bestelenebilir; ancak istenmeyen durumlara gereç olmamak için beste yazarın iznine bağlıdır. Kitabın ticari veya sosyal kuruluşlarla hiçbir bağıntısı yoktur. Telif zorunluluğu yoktur.
      Ön/arka kapak, tablolar, şiirler, metinler ve kitap tasarımı; bana aittir.
 Sayısal Kitap (E-Kitap) Yayım Tarihi: 15 Mayıs 2020
                                                      Sayısal Kitap (E-Kitap) 2'ci Sürüm Tarihi: 30 Ağustos 2020
İ Ç İ N D E K İ L E R :
Giriş.………………………………………………….……......5
Umut Bekler Bizi…………………..........................................10
Sevmek Yük Gelir Ölüme……………………………..…….12
Uçurtma………………............................................................14
Kum Taneleri…………............................................................15
Bir Yarım Bir Yanım…..………………………….……..…...16
Öğrenecek Çok Şey Var ……………......................................17
Dört Ayaklı Bulutlar….…………………………...................18
Çekebilir misin Temize………………....................................20
Sözüme Doğru....… ……………...………………..……........21
Körükörüne……………………………………..…….......….22
Pişmeli İnsan ……….................……………………..............23
Ol …..……………………….…………………………….....  24
Ölesiye Baygın ………...…......................................................25
Aslan Hasadı ...….………………….......................................26
İsimsiz…………………… …………………….……..….......27
Yedi Tepe ……………...…………………..............................28
Duvar………………………………........................................31
Menemen’den Çankaya’ya….............……………….….......32
Marmaris ……………………………….……………....…....35
İzmir Akşamları.......................................................................37
Biraz Sen Biraz Ben ….…………………………………..…38
Şairimin Yeni Yetme Hâlleri….………..................................40
Sevmek...................…………......………………………....… 42
İki Yaka………………….........................................................43
Sınama Beni…….…………....................................................44
Antetli Boşluk ………….........................................................45 
Kurgu........................................................................................46
Kırıklar.....................................................................................47
Düğüm......................................................................................48
Tut Elimi……………………..................................................50
Yangın…….……………….....................................................51
Biz ……....................................................................................52
Şark Yarası.............................................................................. 53
İt İzi………………………………………………….……....54
Yağmur Çağıralım...………………………………….….….55
Külkedisi……………………………………………….…....56
Can…………………………………………………….….....59
Anne………………………………………………………....60
Uzak Beklenti……………………………………….………61
Mitoloji..………………………………………………..…....62
Mankurt..………………………………………………..…..63
Masal Dağı……………………………………………….….64
Yenilik Öfkesi….……………………………………………66
Aidiyet….………….………………… ………………….… 67
Kadın…………………………………………………….…..68
Bu Gece……………………………………………………...69
Beklersin………………………………………………….…70
Milattan Önce…………………………………………….…71
Salgın….……………………………………………….…….72
Pusu………………………………………………….………74
Bir Kez Olsun ……………………………………….……...75

Yüzünüze Gül Takın………………………………………..76
Benle Bize Gidelim……………………………………….…77
     
Yaşam Öyküm…………………............................................78
Şiirler (Arka Kapak)………………… ……………………88


Kazın ayağı öyle değil derler ya
Öyle değil işte; yüzergezer


Giriş

Neden sayısal kitap (e-kitap)? Güzeldir yeni basılmış kitaptan burnumuza düşen kâğıt kokusu. Yeni bir yapıt, henüz doğmuş bebek gibi yumuk gözleriyle gülümser yazarına. Hazla birlikte güven verir bir süre ona. Üzülür bir taraftan, şiir sanatı ilgisizliği hak eden bir sanat mıdır, diye. Ne basımevleri karşılıksız basar kitabını ne de okurlar istekle satın alırlar. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de oyunun esas oğlanları arasında, ezikliğin kavruk yıkıntısını duyumsarlar kitap fuarlarnda…
Bilgiye, bilime, sanata verilen değer kıtlığı ve bunların üzerine gidilme seyrekliği yaralar derinden. “Şiir işte! Nargile tütünü kadar gözde olamaz tabii” deyip kızar için için.  Sonra sorar; ben bu kadar yükü neden yükledim şu sayfalara? Buna karşın hiç acımaz emeğine. Çabasının altında başka bir gerçeklik yatar; hem de önemli bir gerekçedir bu***. Çağı yakalamak ve okura daha kolay ulaşmak için yöntem aramaya yönelir. Neden sayısal kitap sorusuna aşağıdaki gerekçeleri sıralar:
a. Yaşamı, insanı ve bunların arasındaki ilişkiyi anlamanın en pahalısı, deneyimdir. Bir şiir kitabım ve bir kuramsal kitabım yayımlandı. Şiir kitabım neyse. Kuramsal kitabım; biri eleştiri kuramı olmak üzere yeni tanımlanmış üç kuram ve bir sanat çözümleme tekniği ileri sürüyor. Şiir/sanatta sesi, ses bilimiyle bir ilk olarak bütünlüklü inceleyip yeni ayrıntılar ortaya koyuyor. Dillendirilmemiş kavram ve terimlerin önünü açıyor. Sanat, şiir ve resimle ilgili genellemelere tokat atıyor. Buna karşın hiçbir kimse, bugüne kadar kitap hakkında gerekçeleriyle birlikte olumlu-olumsuz yorumda bulunmadı, bulunamadı. Demek ki ben bunları çok erken zamanda yazmışım; yeni ve farklı bilginin sanatçılar arasında bir değeri yokmuş. Çağı önceleyen ve çağıyla özdeş bilgi, kapı dışarı edilemez, bunu bilirim. İyi bilgi sümen altına sığmaz. Gelecek kuşaklar, bunları bulup gün yüzüne çıkaracaklardır; kuşkum yok. Madem bunlara ilgi oranı oldukça düşük, ben de daha verimli bir yöntem bulmak durumundayım.  İşte bu yüzden; her an her yerde iletişim kolaylığı olan; dünya genelinde dolaşım olanağı ve okuma seçeneklerinin daha fazla olduğu bir yöntemi denemek istiyorum. Resim, fotoğraf ve şiirlerimi gelecekte ilgilenecek okurlar için kolay bir yöntemle depolamak istiyorum.
b. Sayısal kitaba iten diğer bir neden, üzerinde uzun zamandır düşündüğüm bir tasarıdır. Resim sanatı, fotoğraf ve şiir sanatını; aynı kulvarda bütünleştirebilmektir. Daha doğrusu, görsel estetik değer ile anlamsal estetik değerin bileşke gücünü denemektir. Bu, şiir sanatının imgelem yaratma yeteneğine sınırlama getirir gibi görünebilir; farkındayım. Bu nedenle, bazı şiirlerde görsel yoktur. Şiirde görsel estetik değerin katkısı ne olacak denenmelidir, diye düşünüyorum. Bu tasarıyı gerçekleştirmenin en kolay yolu, sayısal kitaptır. Resim, fotoğraf ve şiirin toplam sanatsal gücünü artıracak bir sonuca ulaşacağımı düşünüyorum.   
c. Maddi karşılık beklemeksizin yazıyorum ve yazdıklarıma bedel ödemeden okur ulaşabilsin istiyorum. İlgisiz kişilerin üstümden ilgisiz yararları, beni gerçekten üzüyor; emeğime saygısızlık olarak görüyorum.
d. Bir diğer neden şudur: Geleceğin en kullanılabilir okuma biçimi sayısal kitaptır. Yakında en geçerli yöntem bu olacaktır. Bakmayın sizler kâğıt kokusuna alışıksınız benim gibi ama gençler bunları okuma aygıtlarından okuyorlar artık. İşte bu nedenle, “Umut Bekler Bizi” isimli görsel şiir kitabım “Sayısal kitap” olarak bilgisunar ortamında yayımlanmıştır, paylaşılmıştır. Anı ve geleceğe belge olması için birkaç örnek dışında basımı yapılmayacaktır. Yüz yıllarca minicik bir aygıtta saklanabilecektir. Dünyanın her yerine bir tıkla gönderilebilecektir. İsteyen, kitabın ismini yazarak her an kolaylıkla bulabilecektir. İmza ve söyleşi günleri yoktur. İyi okumalar dilerim. İsteyen herkese, e-postayla gönderebilirim. Kitabıma ve PDF dosyasına, sosyal iletişim sayfalarımdan ulaşabilirsiniz.
Sayısal kitap dünyasının hukuksal ve sistemsel altyapısının kütüphaneler dahil tüm kurumlarda bir an önce oluşturulması dileğiyle…
Birkaç söz de görsel şiir kitabımın içeriğine ilişkin olsun istiyorum:
      Çağdaş sanat, var olana öykünmekle şiir yazma ve resim yapma anlayışını yıkmıştır artık. Şiir ve resim; yenidünyayı, çağdaş insanı ve aralarındaki ilişkiyi farklı biçimde anlamlandırma, görme, duyma, işitme, sezme işidir; var olandan ve kavranabilen dış gerçeklikten yeni görünüşler, anlamlar ve görüntüler üretmektir.
         Sanatsal yaklaşımlar, günümüz şiir önderleri ve düşünürler; şiire nasıl bakarlarsa baksınlar, ben şiirde kalıcılığı, estetik ve şiirsel değer varlığını, yaşamsal ve vazgeçilemez ögelerin ağır ve felsefi olarak görünüşe taşınmasında buluyorum. Anlamsal derinliğin, anlatımın ve şiirsel ezginin; okurdaki imgelem uzamını zenginleştireceğine, şiirdeki lirizmi daha düzeyli oluşturacağına inanıyorum. Görsel gereçlerle desteklendiğinde daha vurucu ve sarsıcı estetik değer üreteceğini düşünüyorum.
Dünyanın en güzel ve yüce duygusu sevgidir. Sevgi ise güzellik karşısında büyüyen bir duyumsama eylemidir. Pek çok düşünürün söylediği gibi sanat güzeli görünüşe çıkarmak, insanı güzel ve yetkin ruha taşımaktır. Sonuç olarak insanda sevgiyi ve yaşam sevincini yaratmaktır. Sanat sevmektir; sevmekse şiirdir, şiirselliktir.
                                                                                                      Yaşar Özmen, Mayıs 2020, Narlıdere/İZMİR

*** Saf Sanattan İnsana, Şiir Çözümleme Tekniği ve Şiir Eleştirisi” isimli kitabım ve  İmglem-İmge-İmgelem isimli sayısal kitabımdaki “İnsan Neden Sanat Yapar” isimli denememde konuya ilişkin gerekçe ayrıntılı açıklanmaktadır.



GÖRSEL-SAYISAL ŞİİR NEDİR, NASIL YAPILIR?

Görsel-Sayısal Şiir; nedir, amacı nedir, nasıl yapılıyor ve yapılmalıdır?
Uzun zamandır kendime sorduğum ve üzerinde düşündüğüm soru şuydu: Fotoğraf, resim ve şiiri bir arada nasıl kullanabilirim? Şiirde, görsel estetik değer ile imgesel estetik değeri nasıl birleştirebilirim? İkisinin birleşiminden nasıl bir sonuç elde edebilirim? Bu soruların yanıtlarını biraz olgunlaştırdıktan sonra, “Umut Bekler Bizi[1]” isimli görsel-sayısal şiir kitabımı 15 Mayıs 2020’de bilgisunar ortamında ve PDF dosya biçiminde yayımladım. Tablolar ve şiirler bana aittir, fotoğrafların bir kısmı alıntı ve birleştirmedir. Yanlış bilmiyorsam bu, Türk şiirinde ilk denemedir. İyi bir sonuç verip vermeyeceğini, kalıcı olup olmayacağını zaman gösterecektir.
Neden “Görsel-Sayısal Şiir?” Öncelikle isimlendirme konusuna değinip bir an önce görsel-sayısal şiiri, merak konusu olmaktan çıkarmalıyım ve anlaşılmasına katkı sağlayacak şekilde üzerinde konuşalım.
Görsel diye nitelendirmemin nedeni, görsel sanat olan resim sanatı ve fotoğrafın, şiir sanatıyla bütünleştirilmesinden doğmasıdır. Görsel imgenin, anlamsal imgeyi desteklemesi veya tersi durumdur. Okurda ortak ve daha zengin bir imgelem dünyasını yaratmak için görsel ile sözeli bir arada kullanma çabasından doğar.
Işık, renk, yazı gibi sanatın gereçlerinin ekranlarda görünümü, sayısal bir anlatımdır ve en küçük birimi pikseldir. Bilgisunar ve bilgisayar ortamında görüntülenebilmesi sayısal kodlar (piksel) üzerinden yapılmaktadır. Görüntü ve imge görünümünün, sayısal/dijital kodlarla ifade edilmesidir. E-kitap (Sayısal Kitap) olarak bildiğimiz teknikle benzerlik gösterir. Bu yüzden “sayısal” sözcüğünü kullandım. Bu yöntem, basılı kitaptan daha çok ekran görüntüsü biçiminde tercih edilmelidir. Cep telefonu veya diğer ekranlar, resmi ve fotoğrafı basılı kitaba göre daha sağlıklı görüntüleyebilir. Ekran görüntüsüyle daha yüksek etki sağlama olanağına sahiptir. İşte bunlara dayanarak tasarıyı, “Görsel-Sayısal Şiir” olarak isimlendirdim. Bu yeni bir şey mi? Teknik gereklilikleri içeren, sanatsal gereklere göre uyarlanan, imge bütünlüğü oluşturan ve çağrışımsal imgelem alanı yaratan kitap bütünlüğünde ayrıntılı bir çalışma ile karşılaşmadım. Ne var ki sayısal teknolojide uygulanan bir durumdur. Pek çok kişi, sosyal medyada şiirlerini buna benzer bir şekilde paylaşıyor; genellikle imgesel bütünlüğü esas almıyorlar. Örneğin kendi fotoğrafıyla paylaşıyor. Çoğu yazıya da fotoğraf ekliyorlar, fotoğraf olduğunda okunurluk oranı yüksek olduğu için.
       Görsel-sayısal şiir, Türk şiirinde bilinen görsel veya somut şiir anlayışından ayrılır. Bildiğimiz görsel ve somut şiir, şiirin kendi kullandığı malzemeyle imge açılımı yapmaya, biçim üzerinde oynamaya çalışan bir tekniktir. Harfler ve dizelerin veya birimlerin biçimsel kullanımıyla oluşturulan bir yöntemdir. Türk şiirindeki örnekleri, bize bunun bu şekilde anlaşılıp uygulandığını göstermektedir. Görsel-sayısal şiir ise iki sanat alanını birleştiren ve bunların imge gücünü topluca kullanan, birlikten bütünlük doğurarak daha yüksek estetik değer yaratan bir yöntemdir. Resim sanatı, şiir sanatı veya fotoğraf-şiir sanatının ayrı ayrı ortaya koyduğu imge gücünü, imgelem yeteneğini birleştirir ve estetik değeri yükseltir. Bileşke güçten yeni, sinerjik bir estetik değer yaratma mantığı üzerine kurulu bir yaklaşımdır.
Şiirde biçim; her ne kadar tartışılıyor olsa da bütün katman[2]ları sırtında taşıyan önemli bir katmandır. Sanat eserinin varlıksal bütünlüğü gereği, tıpkı insan vücudu gibidir. Yapıtın hem tüm organları hem de ruhsal/duyusal dünyası, biçim üzerinde konuşlu olmak zorundadır. Bilimsel olarak da böyledir zaten. Ne var ki biçim, heykel sanatı veya resim sanatında olduğu gibi şiirin estetik değerine etkisi konusunda başat katman değildir. Başka bir deyişle şiirde biçimin, imgesel güce ve estetik değere çok fazla katkısı yoktur. Heykelde durum daha farklıdır. Tiyatro sanatında daha farklıdır. Sanat terimleriyle anlatırsak biçim, yapıtın nesnel ve duyusal alanlarını üzerinde barındıran bir yapıdır. Görsel şiir veya somut şiir diye bilinen şiirler, yapıtın biçimi üzerinde değişiklik yaparak farkındalık yaratmak üzerine kuruludur; bu uygulamadan kısmen imgesel bir verim de alınabilir ama benim anladığıma göre sınırlıdır. Bana göre görsel-sayısal şiirin yanında çok sönük kalır.
Sanatın maksadı, en yüksek düzeyde estetik değer yaratarak insanı estetik yaşantıya sokmaktır. Estetik yaşantıya sokarak, duyarlılığını ve yaşam sevincini güçlendirmektir. Yaşamsal varlığını ve sürekliliğini sağlamaya yönelik anlam kazandırmaktır. Şiirin maksadı da budur. Öyleyse biz, neden bütün sanatların bileşke gücünü kullanmayalım? Örneğin sinemanın yaptığı gibi; resim, fotoğraf, hareket, müzik, şiir ve yazın dallarını aynı karede neden bütünleştirmeyelim? Engelleyen bir durum yok bildiğim kadarıyla; önyargı dışında… Öyleyse görsel bir sanat türünü veya teknolojik bir durumu, daha yüksek estetik değer yaratacak şekilde şiirle birlikte kullanabiliriz. Bu, fotoğraf ve resimle sınırlı olmamalıdır. Daha teknolojik ve değişik yöntemler de kullanılabilir; grafik veya hologram gibi…
Şiir, kolay yapılabilen bir sanat gibi dursa da aslında çok zor bir sanattır. Herkes şiir yazabilir; ancak metnin şiir olabilmesi için anlatım, ses ve anlamla sıradan metinlerden ayrılması gerekir. Diğer sanatlara göre imge oluşturma gereci oldukça fazla, imgelem yaratma gücü oldukça yüksektir. İlgi ve etki alanı çok geniştir; yaşam, nesne ve evren arasındaki soyut-somut tüm olgu ve olayları en ayrıntısına kadar çağrıştırma gücüne sahiptir. Şiir sanatının sahip olduğu bu olanak, neden resim sanatı ve fotoğrafla bütünleştirilip bunların bileşke gücünden daha yüksek bir değer yaratmak için kullanılmasın? Mantıken de doğru bir yaklaşım değil midir? Bana doğru geliyor ve bunu denedim.
Resmin, imge gücü ve imgelem yaratma yeteneği şiire göre daha özel alanı kapsar. Bir anlamda sınırlıdır imge ve imgelem gücü. Fotoğraf da resim sanatı gibi kısıtlı imge ve imgelem yeteneğine sahiptir. Örneğin resim bir kare olmasına karşın şiirle aynı kareden çok sayıda ve çeşitlilikte resim yaratabilirsiniz. Yani görselin, görünenin dışına taşma, çağrışımsal imgelem kurma, rastlantısal anlam kurma olanağı kısıtlıdır. Daha durağan ve statiktir. Şiirde sözlerin; çağrışım yelpazesi[3] oldukça geniştir, anlam genişlemesine açıktır, çoğul anlama açıktır, imge olanağı oldukça fazladır, çok fazla resim oluşturabilir. Dolayısıyla imgelem yaratma gücü çok yüksektir. Çağrışım, çağrışımsal imgelem, ezgisel imge, rastlantısal anlam ve rastlantısal imgelem gibi şiirsel/sanatsal özellikler, şiirde imge oluşturma ve imgelem yaratma gücünü sınırsız kılmaktadır. Bir anlamda görseller şiirin çağrışım gücünü yükseltmek üzerine kurgulanmalıdır. Örneğin bir fotoğraf bir coğrafyada yaşanan dramı göz önüne getirebilir; ne var ki şiir bu dramın ayrıntılarına değinir, inceliklerine dokunur, çeşitli durumlarını çağrıştırır. Şiirde; anlam, anlatım ve sesle ortaya konulan bu değerler, görsel estetik değerle birleştiğinde iyi bir sonuca gider kanısındayım.
Fotoğraf, salt kadraja takılan karelerle sınırlı değildir. En iyi fotoğraf, çekilen değil; yapılan fotoğraftır. Yani teknolojiyle oluşturulan fotoğraf, istediğiniz görüntü ve imge kurgusuna açıktır. Resim zaten elle yapılan bir sanat olduğu için, istediğiniz gibi hareket edebilirsiniz. Burada önemli olan şudur: Resim, şiir ve fotoğraf hem anlamda hem imgede hem görüntüde bütünleşmeli, aynı çağrışım yelpazesi sınırları içinde olmalı, aynı hedefe yönelmeli ki estetik değeri, sarsıcılığı ve vurgusu daha güçlü olabilsin. Bunun için yapılacak iş çok basit değildir. Fotoğraf yapmayı ve birleştirmeyi bileceksin. Resim yapmayı bileceksin, iyi şiir yazmayı bileceksin ve her üçünün imge gücünü birleştirerek yapıtın çağrışım yelpazesini kurgulayacaksın. Şiirin kendi içinde dilsel ve sanatsal bir tekniği var; resmin ayrıca bir tekniği var; fotoğrafın da kendine özgü tekniği ve teknolojisi vardır. Görsel-sayısal şiir yazmak istiyorsanız, resim, fotoğraf ve şiir dalında; yapım, çizim, çekim ve yazım konularında iyi olmalısınız. Fotoğrafı başkasından, tabloyu bir başka yerden alıntılarsanız, konu ve imge bütünlüğünü kurmakta zorlanabilirsiniz. Fotoğraf-şiir veya resim-şiir bir arada ve aynı zaman dilimi içerisinde kurgulanmalıdır/yapılmalıdır/yazılmalıdır. Bu tekniğin, profesyonel yaklaştığımızda önemli oranda estetik değer üreteceği kanısındayım.
Nasıl yapılmalıdır? Fotoğraf-şiirde, şiirin anlamsal ve çağrışımsal gücünden yola çıkarak fotoğraf karesini fotoğraf yapma tekniği ile, yani fotoğrafları birleştirerek düzenleyebilirsiniz. Veya fotoğrafı kurgulamak istediğiniz temaya göre çekip, fotoğrafın imgelerini destekleyecek biçimde şiiri yazabilirsiniz. Zor olan şiir yazmaktır; şiir ortaya çıktıktan sonra şiirin temasına göre fotoğrafı çekerseniz ve imge bütünlüğü oluşturacak şekilde birkaç fotoğrafı birleştirebilirsiniz. Resimde uygulayacağınız teknik de aynıdır. Fotoğrafta olduğu gibi ya resimden şiire ya da şiirden resme yönelmelisiniz. Hangi yöntem daha kolaydır derseniz? Bana kalırsa hem görseli hem şiiri aynı zaman dilimi ve aynı tema içinde var etmek daha uygun ve kolaydır. Resimde kurgulayacağınız imge bütünlüğü ile şiirde kurgulayacağınız imge bütünlüğü birbirine koşut olmalıdır. Ayrışmadan bir hedefe yönelmelidir, bütünlük oluşturmalıdır. Bunların, imge yönü ve okurda yaratacağı imgelem yeteneği birbirini bütünler biçimde olmalıdır. Bu yüzden, imge bütünlüğünü kurmak, çağrışım yelpazesini bir temaya yöneltmek, rastlantısal anlamı, çağrışımsal imgelemi ortaya koymak ve imgelem olanaklarını hesaplayıp görsel-sayısal şiiri kurgulamak; ayrıntı, zaman ve emek isteyen bir iştir. Bu, önemli anlamda sanat bilgisi gerektiren bir durumdur.
Sanatta sınır ve kural tanımıyorum; temel ve teknik gereklilikler dışında. Sınırsızlık, sonsuzluk ve yaratıcılık; sanatın temel ilkesi ve çıkış noktası görülmelidir. Örneğin görsel-sayısal şiir, şiir türlerinden bildiğimiz somut şiir ve görsel şiirle de birleştirilebilir. Fotoğraf-resim-görsel şiir-somut şiir-şiir, şeklinde de ele alınabilir. Yenilik ve farklılığın sınırı yoktur. Bunu engelleyen bir durum var mıdır? Yoktur. Yeni bir durum olarak düşünülebilir. Estetik değer yaratacağı inanılan her şey yapılabilir. Yapılacak bir tek şey vardır: Öğretilmiş olanları, dayatılmış olanları, sınır ve kural getirilmiş olanları buruşturup atmak. Bilgi, bilgiyi üretir; akıl, bilgiyi teknolojiye dönüştürür. Bunlar da şiiri geleceğe taşır. Düşüncenizi ve düş gücünüzü özgür bırakmak, sanatta yaratıcılığın olmazsa olmazıdır.
Görsel- sayısal şiirle ilgili olumsuz bir durum öne sürülebilir mi? Her şeyde olduğu gibi olumsuz birkaç yönü olabilir. Örneğin görselin şiirdeki imge ve imgelem gücünü sınırlayabilir, görüşü ortaya atılabilir; bu olasılığı da vardır. Görseli sözle uygun kullanırsanız bu kısıt da aşılabilir. Daha yüksek imge gücü ve imgelem zenginliği yaratılabilir.  
Sonuç olarak Görsel Sayısal Şiir; görsel sanatla dil sanatını birleştirerek daha zengin, daha güçlü ve daha somut imge elde edebilen; okuru daha zengin ve kapsamlı imgeleme taşıyan; daha yüksek estetik değer elde ederek okur zihninde kalıcı ve sarsıcı bir tat bırakmaya yönelen şiirdir. İşte ben böyle bir yöntemi denedim. Estetik ve sanatsal değeri ile kalıcılığı hakkında gelecek karar verecektir. Ne var ki ortaya koyduğum görsel-sayısal şiir; her yönüyle tartışılmalı, eksik yanları tamamlanmalı, sıkıntılı yanları giderilmeli; eleştiri konusu olarak ele alınmalı; gelişime açık yanları ilgili uzmanlar tarafından denenmeli ve okur/yazar zihninde olgunlaştırılmalıdır. Akıl akıldan üstündür ve her ileri sürülen eksiklik veya güzellik, ek değer katacaktır. Bu tür girişimler, üzerinde düşünülmekle olgunlaştırılır.
Bunca sözden sonra, örneğin Sayfa-55 deki “Yağmur Çağıralım” isimli şiir, görsel-sayısal şiire bir örnektir. Fotoğraf karesi birkaç fotoğrafın birleşimidir. Gar, Güvenpark, Bakanlıklar’daki bomba yüklü araç ve canlı bomba saldırılarını konu alan fotoğraflardır. Fotoğrafların imgesel değeri aşağı yukarı birbirine yakın tema üzerinde konumludur. Şiirse bu fotoğrafların imge değerini ve imgelem gücünü daha ayrıntıya götürmekte ve daha farklı çağrışımlar ortaya koymaktadır.












UMUT BEKLER BİZİ

Selâm duran geceye bilirim, ellerin var kınalı gibi
Etten heykeller el birliği, elleme sicimleri elinde
Beşik kertilmiş ölümler, yetişemem emzikli bebeler işte
Aklın yok gibi görürüm, sırtında mimar, kıvırcık tilki
Kınından çekilmiş acılar demlenir, olsun, alışık kellemiz
Sendin orada, bir ayıp açar, bir ayıp kapardın bilirsin
Durma, kırılmaz kemiklerimiz, hedef olalım dünkü gibi
Tarih keyifsiz yolu kesilmiş, bir kin ki deme gitsin
Bir gizlisin bir gizli, belki bizsiz öyküler çatılır şimdi
Uyur uyanıksın görürüm, uyurken gülüyordun ne güzel
Kalkıp gidelim, aklım dağınık bak, gecelere götür bizi

Üşüşmüş sinekler, arıdan bal söker göremezsin
Çakal sürüsü dünün yakasına ilişik, sezemez önünü
Gir koluma yürüyelim, yolunuz yol değil; hem de sisli
İri kelepçe, çok iri, sus, içinde büyüt, ıska geç düğümü
Bir direnir bir alışırız, alışkılarımız sersem tutkal gibi 
Sağımız solumuz boynundan sürgün, akıl irisi
Bir öylesin bir onunla sevgilisin, bilen bilir kimsin
Engel engele ekli geçersin gördüm, sen bilirsin işini
Gel desem bize, buralarda adından vururlar seni
Bizim gibi bilme, kısır laleler ısırır keskin dişli
Barbut oynuyorsun bu iyi, üterler dilinden dinle
Bugün günlerden sessizlik, acı doğrar fırtına bizim gibi
Üşüyorum gidelim, gözlerim dağınık bak, sabah bekler bizi

Saklan, şu denizin gürültüsünde ıslanalım, aklımız linç
Adımızı silelim şuradan, bilmezsin kim vurduya gitmesin
Göğsümde kara saplı satır nöbeti, ağrı delisi değme gitsin
Kurtul gidelim, ayaklarım dağınık bak, umut bekler bizi…
Kasım 2019


SEVMEK YÜK GELİR ÖLÜME

Taze ışık yumuk gözlerimizde
Acemi nefesle ayyuka değerse eğer
Yürürlüğe girer şu öykü, işte bizim sevdamız.
İki kör kapı, ödül yüklü loş tünel
Uçtan uca varışımız tez erimli davamız
Altın sarayların al duvaklı gelini olsak bile
Ne çıkışında ne bitişindeyiz
Ortak öykünün iki ucunda
Oylum ömürlü sahtiyan kelebekleriz.
   
Aklın peykine asılıysa saf denge
Donsuz şu kürenin kevgir kucağında
Küheylan olmak ne haddimize
Hüznümüze beden biçilse belki
Kızıla ustura vuran yine eylül, bizim yazgımız.
Eller yanlarımızda bir de demli sesimiz
Bir dem gelir her dem gideriz
Umut yük değildir sevdaya, biliriz
Beklemek de öncelik değil özleme
Sevmek yük gelir ölüme, kimseyi beklemeyiz.

Ahdimiz, gücümüz, sür gitsin yüz güzelliğimiz
Zırhlı bir muhripse ağırlık merkezimiz
Bu umut bir şeylere gebeyse şu örende
Genlerimizi taşıyan bir can ya da canan gibi
Bir duyumsama, bu görme, duygulanım
Kırılma noktamız nefrete kalkansa eğer
Rahvandır zaman, bizim için beklemez
Biliriz göz göze gelmeler sığmaz sözlere
Safrandır özlemler, bu duygu anaforu, ruhsal denge
Sevmek yük gelir ölüme, biz yine severiz… 
                                                        Eylül 2018





Senin gözlerin değil mi bunlar
Ne güzel özetliyor Venüs’ü


KUM TANELERİ

Bakışlarımda güvercinler uçururdum
Sözlerimde beslerdim yılkı taylarını
Masal ülkesiydi çocuklar yüreğimde
Üstü sende kalsın derdim gökyüzünün
Sırçalı kaygıya vurulmadan önce…

Özgünlüğe alkış yağmuru indirirdim
Delidolu geyikler koşardım özgürlüğe
Örtüsüzdü yüreğim kar beyazı gülüşlere
Sehere bakışımda erirdi çivit mavisi
Özlemim denizlere gebeydi, bulut olurdum
Façalı seviler veresiye olmadan önce… 

Solumda cömert öykü, önümse çıkmaz
Geldim de geçiyorum süregiden kavgadan
Ne sevgili tayfam ne özlem ufka değer
Ak vurgun gözlerimde, işte çattım hançerimi
Bahar ateşi zincire vurulduktan sonra…

Asrın nesnesiz kapısı, akan yıldız yalnızlığı
Bitimli gecenin beşiğinde kum taneleri
Saçılıp ritimsiz ezgide eridikten sonra…
Nisan 2019





DÖRT AYAKLI BULUTLAR

Şirret şimşekleri besler nasırlı avuçlarda
Baş üstünde süzülen şu çılgın bulutlar
Yağmursa bahane çiler geçer, toz bulanır
Her yer sarı, kuru otlar, dört mevsim, dört iklim
Yaşamları uyutmuş boz bulanık inançlarda.

Kıvılcım özler şimşekler, elinde mızrak
Çocuklar, kadınlar, acı barut kokuları
Gözlerinde afyon ateşi, sevgiyse kofdil
Boyar hırsla gökyüzünü, fırçası ehil
Bir yarıya daha karanlık, boya, buhur, peçe
Cenge cepkeni hazır kadınlık saflarında.

Dört toynağı atının, dört vuruşu toprağa
Tırıs her basışta, boşalır, çözülür, ezilir
Eksiği suçundan süslü kafa taslarında
Dört paraya kırk haydut besler usu
Ceberut bir geçmişe yaltaklık erlik görevi
Gün yüzü görmemiş, dört görkemli yaşamlarda.

Nalbant nallama yerine, dörtnal dört toynağa
Gerilla zekâsı, doğaya kanun koyar kasıklarında
Dört kültür dört fırtına, ölüme yenilikçi devrim
Böyle mi okunmalıydı, bilime ne gerek dört kitabında.

Düzgüler üstünde güneş var ey dört ayaklı bulutlar
Kur devrim giyotinini, aklın evrimine özlem var.
                                                               Mart 2014


Ne güzel insanlar yaşar
Çakıllar arasında beton aşklara inat.


   
ÇEKEBİLİR MİSİN TEMİZE

Çekebilir misin temize
Yüreğimdeki karalamaları
Kâğıt kalemi alıp yan yana?

Aydınlatabilir misin pırıl pırıl
İçimdeki akşamları
Gündüzü geceyi koyup bir aynaya?

Tutabilir misin bakışlarımı
Seyrederken kayan yıldızları
Ayla güneşi taşıyıp kucağıma?
                                      Ekim 2013


KÖRÜKÖRÜNE

Kalleş bir egemenlik kaygısıdır süregiden
Derilir, deşilir kapı gerilerinde
Esintisi, alevi kabzalarda apayrı
Ne güneş kültündendir kaygı
Ne insan ukdesindendir saygı
Ne şahbaz ne de şahmeran saltanatı
Mistik yarı felsefeden yontulma
Sarışın çağa bağsız örümcek ağı.

Şu ölçüm ki ne ölçüm akıldan gayrı
Ne terazi teraziliğinde adil
Ne dara daralığında ehil
Ne de yük ağırlığına kefil
Alışıldık bir kavgadır işte süregiden
Manşon körü körüne, piyon körü körüne
Sokaklar öteberilerle örülü, al vur ötekini ötekine
Kültür tayfıdır bölük bölük düşen
Tarih doğum yapıyor 
Fırtınası, tırpanı entelektüel birikime.
Zapturapta yaşamalar, yatırımsa ölüme
Mazbutun etinden soyulmuş
Bir yığın kemik üstünde.
                                                   Haziran 2018



Sen öl ölebildiğince kardeşim
Ben senin için çok güzel üzülürüm…


OL

Ne iki dudağımız hükmeden
Ne örekemiz kerpeten
Ne de donumuz pazarlık konusu
Ne tacımız var başımızda
Ne baş gardiyanıyız memleketin
Ne de yolumuz kuşkuya sergen
Her yol bir yoldur sonlu değilse
Her varış bir duraktır adı sevgiyse
İster ırak ol ister yakın
İster siyah ister beyaz
Yahudi ol, Hristiyan, Müslüman, Ateist ol
Ha sağdasın ha sol kulvar
Devrimci, sevici, korumacı
Kim bilir yolsun yolaksın belki bulvar
Erkek ol kadın ol
Şiddete yaltaklığın, teröre kaltaklığın
Nefrete kolçaklığın, insana kaypaklığın yoksa
Mevlâna deyişi “…gel…”
Aklımın dibi ol.
Ne ayırır kenara koyarım
Ne kayırır başa sararım
İnsansın, baş üstü sayarım.
                                                     Aralık 2018 





YEDİ TEPE
YEDİ TEPE

Kültür gürültüsünü eteğine eleyen şehir
Yedi tepe, aşiyan, akıl sevdası
Ne neşeli yüzerdin ahşap evlerinle iki deniz arası
Ne güzel töze vardırırdın sana değen elleri
Ne istekli bakardın örtüsü saydam günlere
Sipersiz kasketlerin, altın boynuzun, boğazın
Göğe değen parmakların, dünyaya el eden bakışın
Ne ağırbaşlı bir sevdaydı o göz alabildiğine
Kahkül ayrımından sırtlan dünyaya
Kulak ardı edilemez ezgili fısıldayışın. 

Maçka’sı, Şile’si, Çamlıca’sı, Moda’sı
Üsküdar’a çıkarken yolum üstü tutku havrası
Usta bir marangoz gibi yontar belleğimi
Gözümde eriyor yırtık bir ünlem gölgesi
Mistik gürültünde darlanıyorum şimdi
Neftli düşünceler, şuh elbiseler, ebabil uyarısı 
Kirinde kalpazan becerisi gizli
Kâgir binalarında bencillik virüsü
Salındıkça bulvarlar, dağlıyor çağsıl derini.
Boğazın ülkülere çalımlı akıntısı
Şer dünyaya yüzen ince belli şilebe
Sarıyor içimden bir şeyini, bir şeyini

İrileştikçe kırmızı yaşamalar keşmekeşi
Haliç'ten Basra’ya doğru saplıyor mihverini
Salaş sokakların bunalımlı yolcusu
Sinan'ın minarelerine asıyor kaderini
Kiliseler, sinagoglar darmadağınık
Terk ediyorlar dünden doğma yerlerini
Ve boyadıkça karanlık göğün açı ortayını
Sırlı korkuluklar uygun adım üçer beşer
Camilerse bodrumlarda besliyor minarelerini. 

Yadsıyamam, Yeditepe, sırtlan sahası, aşiyan
Hâlâ bir tasarımda kanıyor ellerin
Ayırdına varmadığımı düşünme derinliğini
İsminde bile ne çok şey gizli ötesini geç
Her güzellik diri kalabildiği kadar bilirsin
Uyma egemen dillerin sersem vargılarına
Temelin bile koca devin entelektüel zemini
Zemin sarsılıyor, kirli düşün lekesi belli
Çıkar artık cebinden fildişi ellerini
Bak aşklar aşkı deşeliyor, metelik tarih kefeni.

Yıldızlarından düşsel önyargıyı çekiyorum
Sense iki nokta arası bir çizgide eyleniyorsun
Eski bir akımın sanrısı sızıyor gülüşlerine
Pisagor senden önce yoktu İstanbul
Fatih de yoktu, Hezarfen’den önce uçan da
Antik ekinin otantik yanında komşuluk ilişkisi
Taşın toprağın altında boynuz, bu ikilem
Geni eskitilmiş çekirdekler çimleniyor göbeğinde
Doğmamış yerlerinde yenilikçi kösnül düşler
Kalpazan kusurları Ortaköy'de bulvar
Bundandır göğe yürüyen parmaklarına dil sürmem
Gök mavisindeki yerinde kulampara gözler var.
                                                              Nisan 2014


MENEMEN’DEN ÇANKAYA’YA

Güneşe yürüyen
Takalarımız, filikalarımız vardı
Bıyık altında zulümleri süzen
Yüreklerini işgal öykülerine asmış
Avuçları nasır
Yüzleri kahıra zemin
Kızlarımız, yiğitlerimiz vardı.
Duvağına tebessüm yasaklı
Duruşu sıska, göğsü direniş kalfası
Aya dön yüzünü deyip
Ayaza türkü okuyan Fatmalarımız vardı.
Sığınacak makamları yoktu kıtlıktan
Öç alacak kimseleri yoktu yokluktan başka…
Biz ve onlarsızdı işte
Bebelerinden önce varmaktı hedefleri sehere
Hani şu tarihin üzerine çullanıp
Bizden değil diyerek kefensiz gömdüğü
Afyon’dan İzmir’e postlarını sermiş koca dağlardı.
  
Güneşi sulayan ırmakları vardı
Mavzer dipçiğine asılı umutları
Sarı sıcak ovalar uçsuz bucaksız
Ortasında kuruntulara tutunmuş
Evlek evlek gelinlik kızlar yaşardı.
Öyle yaşarlardı ki
Sabah gelip akşam giderlerdi
Bazen ahşap kapılardan güzellik yontarlardı
Bazen de plastik makaralara yokluk sararlardı.
Tebessümleri bir asrın özeti
Kızgınlıkları insan kalmanın kereveti
Yolcu görse yolcuyla yol olur
Bir düşmüş görse ayakta olmaktan utanırdı.
Yaşmaklı kızlar, çarıklı efelerimiz
Has öyküler taşırlardı kuşaklarında
Bir içim su gibi duru
Alaca karanlık ezgi ekseninde
Sehere galebe çalarlardı.
  
Aynı ağacın dalları gibi
Biz ve onlarsız yaşarlardı
Ne ötekiydi ne beriki; öyleydi işte
Öyleydi öyle olmasına, nasıl bilebilirdik ki 
Bu kadar da dar zamanda
Bunca tekno-çağda
Güneşi kana bulayacak hırsla 
Diri diri canlara nasıl çakmak kav çakarlardı?
Sen de dönence ben diyeyim dönüşüm
Menemen’den Sivas’a, Sivas’tan Çankaya’ya meğer
Veremli, upuzun çatlak bir damar vardı.
Karnı deşik şu zamanda
Özgün ve müzmin atellenmiş kırılma noktaları
Altından al üstünden sal
Kırıldıkça direnek hatları
Demem o ki alevle sıbyan saçları tararlardı.
Kimler dememişti ki
Cehaletin böylesi ne ejderleri
Ne canavarları ortalık yere başı boş salarlardı.
Eylül 2018

MARMARİS
    MARMARİS
Köyceğiz’den Sultaniye’ye
Beyobasın’dan karga tulumba Zeytinalanı
Ölemez Dağı, Dalyan’ı
Kaunos kucağında sele serpe Byblis
Karetta keratanın anısına dokunur.
Gökova, Akyaka, Sedir Adası
Sıtma ağacından sığla ağacına
Çam balı, harnup pekmezi, eşek nalı
Nefes alımı mevsimlik ırgatlar gibi…
Aksaz’dan Turunc’a gölge dipliğinde
Sarıana’nın ineklerini sağasım gelir. 

Balıkaşıran’dan Ege, Akdeniz’e
Sarı sandalye atıp oturasım
Testi göğsünden eğilip öpesim var.
Yakışır hani maviye sarı bilirim
Bıçak sırtı yol öyküsü söylenir
Yalancı Boğaz’dan adalara
İçmeler, Selimiye, Datça, Mesudiye
Dat çalısı, Datça danası, badem ağacı
Can Yücel anısına
Apollon, Posedion nöbete kalkmış
Kleopatra göbek dansında, görürüm.
Uzanalım şöyle kıyıya
Gözlerimize Gökova aksın.
Büklüm büklüm bükler, oyalı mendil
Sonra Palamut bükü bir tutam sümbül
Knidos’ta sevda oylumu
Rodos’a sırtını verip
Akdeniz’de yorgun söz diline küser
Nâzım’lar Süreya’lar tanyerine uzanmış
Durup sevgi yolundan Flortlar’a**
Bir aşk ki paçoz akşamlardan düş yüzer.  
                                                              Ağustos 2019
** Marmaris’ten Dalyan’a kadar olan koyların Norveç Fiyortlarına benzemesi nedeniyle FLORT’lar diye yapılan bir benzetmedir.



Sen koymamışsın beni
Benim koyduğum yere seni
Kayıtsız, koşulsuz, karşılıksız
Nasıl da seyrederdik
Başı pudralı şu sarhoş küreyi



BİRAZ SEN BİRAZ BEN

Biraz sen koy
Biraz ben koyayım
Koy koy yüzüp
Koyultalım şu şiiri
Koygun olsun  
Koyaklı başkente
Konup şöyle
Koyun koyuna olalım
Koyunu bol dünyada…

Biraz sen ak
Biraz da ben akayım
Akarsu olalım
Aklanalım
Ak-geç dünyada 

Biraz sen ağla
Biraz ben ağlayayım
Ağlaşa ağlaşa avunalım
Ağıla çevrilen şu dünyada.

Biraz sen gül
Biraz da ben güleyim
Güle güle gül olalım
Gül-geç dünyada

Biraz sen sev
Biraz da ben seveyim
Sevgili olalım
Sev-geç dünyada
                          Haziran 2015

Dil kusmuğu şiir olursa…



 ŞAİRİMİN YENİ YETME HALLERİ

Dokunursun ki zihnine dolanır
Menzili sersem kavram dokuları
Devşirme terimler serçe şımarıklığı
Söz yıkımları eğreti temelinden
Ne darası nüktedan ne yükü felsefi
Kuru yaprak gibi rüzgâra gebe
Urbalar ön safta, cephede yine ben kavgası
Özenti şairimin yeni yetme halleri
Dahası cürmünden yüklü söz sultası… 

Bakarsın buruk bir tebessümle açı ortayına
Vurulur göğe sarkan yerlerin
Sürülür yüzüne kurgunun sunturlu yongaları
Ensiz alışkı sürüsü damarlarında akıntı
Göz süzüp hüzünlü bir kaygıya sarılır
Erir ki en kallavi tutamakların
Eteğine ateş yaktığın dünya görüngüsü
Mideden nasırlı sersem bir olguda vurulur.

Sonra yine bakarsın ki güncel güruh tazeliği
Yeni doğmuş kusur kadar kedersiz
Yetimhaneden mezun imge sürüsü güncel
Gediz’i yatığından çevirmiş gibi emin
Mangal-kül meselesi hani olur ya
Ne dilde incelik ne sözde yaşam kımıltısı
Sözü mü alırsın, dizeyi mi tutarsın ucundan
Sanki demirci örsünde şiir dövülür. 
                                                  Aralık 2017




Gönül hırsızı gibi

Bakışıma

Gizlice sokuluşunu sevdim.


SINAMA BENİ

Sınama beni yokluğunla
Astarsız özlem sıvanacak yerlerim
Dilime sağdığın iri gökyüzü
Bilmez susmanın masumiyetini
Elinde işte genel geçer resmim
Dizgesinde ünlemler asılı
Ser ıslak tebessümü yüzüne
Değdikçe özüme beslenir kimsesizliğim.

Kınama beni dizelerimle
Geçirilir yansısından dikey dizgelerim
Göz yürek bağıntısı en duru yolum
Özlemimse en kalabalık yokluğum
İzle incelişimi, al gözlerimi nesnelerden
Düşüm sivri dilli dolaysız ünlem
Süzülür metinler arası denklemlerde
Öznesi, göğe parmak atan dizelerim.
                                                  Mart 2016

An sıyrılırsa yükünden
  
ANTETLİ BOŞLUK

Sıyrılır kuytu yerlerinden alaylı sırıtışlar, sinsimsi
Bir nehrin akışını ters çevirmiş kadar emin
Yunmuş beyin, kasketli hücre, eğik yelpazesi
Daralır göğünde antetli boşluk, bedel bizim.

Sonra kavuşturulmuş kollar olmuşluğa vurgu
Bağdaş kurmuşluğu kerevete nalıncı keseri
Palavrayı yürütür kahve telvesi kıvamına
Hoşluktur boşluk, ardılı ikindi sarhoşluğu.

Kaygı üstünde korku, kovuşturulmuş öykü
Hemfikir tamamen, duydu duyalı
Soyulmuş gökyüzüne sorgusuz vurgunluğu
Çözümsüz tek şey, o şey zihin kemendinde;
Özgürlük
Ve yine özgürlük iki ayrı şey, bedel bizim.
                                                   Mayıs 2015 


KIRIKLAR

Derinliği gürültüsüz endişen
Gözlerine üşüşen direniş
Kaşın eğikliği, edilgen duruşun
Olanak yokuşu, kurgusal tepkin
Kerelerce ay kırığına vurulur
Gelmişe geçmişe geçirgenlik
Yaşamalardan çözülmüş zaman
Olsa bir arpa boyu çözelti olur.

Gelmişlik bir kez, gitmek bir kez
Hesap masada üç beş metelik
Karanlık yanlarını kaldır göğe
Süzülsün gök üstümüzden
Ve doğur gözlerini bulutlar eğilsin
Daral taşır hani gönülde durgunluk
Bazen deniz mavisinde insan
Bazen de gök morluğunda boğulur.

Neresine değsen de hüznün
Kaç büküm eğilse de yüzün
Çoğu kez çeşni kırıklar
Aynı an, iki yoğun ağrı
Ömre bedel tören olur.
                                  Ocak 2016


SANATA ÇÖZÜMLEMELİ BAKIŞ (Sanatsal Denemeler-4)

Sanata Çözümlemeli Bakış, Sanatsal Denemeler-4, Yaşar Özmen       SANATA ÇÖZÜMLEMELİ BAKIŞ   (SANATSAL DENEMELER-4)   Yaşar Özmen ...